Muhammed Aleyhisselam’ın, Diğer Peygamberlere Üstünlüğü

Muhammed Aleyhisselam’ın, Diğer Peygamberlere Üstünlüğü

“O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah, onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir…” (Bakara 253)

 
Peygamberimizin Faziletleri 
 
Hz. Peygamber (s.a.v) için, bu anlatılanlardan, daha çoğu vardır. Çünkü O, diğer peygamberlerden önce zikredilmiş, ama onlardan sonra gönderilmiştir. Hem sonra O, hem insanlara hem cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Yine bütün peygamberlerden sonra haşrolunacak olan da O’dur ve şeriatının neshi de mümkün değildir. Hz. Peygamber (s.a.v)'in faziletleri sayılamayacak kadar çoktur. Ama burada şöyle birkaçını ele alıp diyoruz ki:
 
Hz. Âdem (a.s)'e Üstünlüğü 
 
Cenâb-ı Hakk'ın da "Âdem, Rabbinden kelimeler alıp öğrendi." (Bakara, 37) buyurduğu gibi, Hz. Âdem (a.s)'in hitabı, birtakım kelimelerden ibaretti. Yine, "Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle imtihan etti." (Bakara,124) ayetinde ifade edildiği gibi, Hz. İbrahim (a.s)’in kitabı da birtakım kelimelerden (sahifelerden) ibaretti. Hz. Musa (a.s)'nın kitabı ise, "İbrahim'in ve Musa'nın sahifelerinde..." (A'lâ, 19) ayetinde ifade edildiği gibi, birtakım sahifelerden ibaretti. Ama, Hz. Muhammed (s.a.s)'in kitabı, "Onlara şahit olarak..." (Maide 46) ayetinde beyan edildiği gibi, kendinden önceki bütün peygamberlerin kitaplarının hakemidir, doğruluk kıstasıdır.
 
Hem sonra Âdem (a.s), "Şunların isimlerini bana haber veriniz." (Bakara, 31) buyurulduğu gibi, mensur (nesir şeklinde) isimlerle meydan okumuştur. Hz. Muhammed (s.a.v)'in, Hak Teâlâ'nın da "De ki: Eğer insanlar ve cinler bunun bir benzerini getirmek üzere toplansalar... " (İsra, 88) buyurduğu gibi, manzum ile meydan okumuştur.
 
Hz. Nuh (a.s)'a Üstünlüğü 
 
Nuh (a.s)'a gelince, Allah Teâlâ ona, gemisini su yüzünde tutmak suretiyle, ikramda bulunmuştur. Hz. Muhammed (s.a.s)'e bundan daha büyüğünü yapmıştır. Rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber (s.a.s), yanında Ebû Cehil‘in oğlu İkrime olduğu halde, bir suyun kenarında bulunuyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.s)’e, "Eğer davanda sadık isen, öte taraftaki şu taşı çağır, batmadan yüzerek buraya gelsin." dedi de bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) o taşa işarette bulundu. Taş yerinden ayrıldı, yüzerek Hz. Peygamber (s.a.s)'in önüne geldi ve onun, peygamber olduğuna şehadette bulundu. Bunun üzerine, Hz. Peygamber (s.a.s), İkrime‘ye, "Bu sana yeter mi?" deyince, o, taşın yerine gitmesini de istedi. Hz. Peygamber (s.a.s), taşa emretti ve o taş, eski yerine döndü.
 
Hz. İbrahim (a.s)'e Üstünlüğü 
 
Cenâb-ı Hak, Hz. İbrahim (a.s)'e de iyilikte bulunmuş ve o ateşi, onun için bir serinlik ve selamet kılmıştır. Ama Hz. Muhammed (s.a.s) için bundan daha büyüğünü yapmıştır. Çünkü Muhammed b. Hâtıb'dan şu rivayet edilmiştir: “Çocukken, üzerime kaynayan bir bakraç döküldü, baştan ayağa yandım. Annem beni, Hz. Peygamber (s.a.s)'e götürerek, işte, Hâtıb'ın oğlu, gördüğün gibi yandı, dedi. Hz. Peygamber (s.a.s), derime tükürdü, eliyle onu, yanan her tarafıma yaydı ve "Bunun bir sıkıntısını, insanların Rabbine havale ediyorum" dedi. Bu sayede, ben, hiçbir sıkıntısı kalmayan, sapasağlam bir kimse oldum."
 
Hz. Musa (a.s)'ya Üstünlüğü
 
 Cenâb-ı Hak Hz. Musa (a.s)'ya ikramda bulunup, onun için denizi yardı. Hz. Muhammed (s.a.s)'e de ikramda bulunup, onun için de gökte ayı yardı. Şimdi yer ile gök arasında olan farkı iyi düşün!
 
Cenâb-ı Hak, Hz. Musa (a.s) için, o malum kayadan su fışkırttığı halde, Hz. Muhammed (s.a.s)'in parmaklarından pınarlar akıtmıştır.
 
Hz. Musa (a.s)'ya, üzerine bulutu gölge yapmak suretiyle ikramda bulunduğu gibi, aynı ikramı Hz. Muhammed (s.a.s)'e de yapmıştır. Çünkü bir bulut, hep onun üzerinde gezip onu gölgelemiştir.
 
Allah, Hz. Musa (a.s)'ya, yed-i beyzâ mucizesiyle ikramda bulunduğu gibi, Hz. Muhammed (s.a.s)'e bundan daha büyüğü ile ikramda bulunmuştur. Bu da ışığı doğu ve batıya ulaşan o büyük Kur’an’dır.
 
Allah Teâlâ, Hz. Musa (a.s)'nın değneğini bir ejderhaya çevirmiştir. Ebû Cehil, Hz. Muhammed (s.a.s)'e taş atmak istediğinde, onun omuzlarında iki ejderha görmüş ve korkular içinde gerisin geri dönmüştür.
 
Hz. Davud (a.s)'a Üstünlüğü 
 
Dağlar, Hz. Davud (a.s) ile birlikte tesbihatta bulunurken; taşlar da Hz. Muhammed (s.a.s)'in ve ashabının elinde, tesbihatta bulunmuştur.
 
Davud (a.s), demire dokunduğunda demir yumuşuyordu. Hz. Peygamber (s.a.s) de, uyuz bir koyuna elini sürünce, uyuzları dökülüyor ve süt vermeye başlıyordu.
 
Cenâb-ı Hak, Hz. Davud (a.s)'a toplanmış kuşlarla ikramda bulunurken, Hz. Muhammed (s.a.s)’e de Burak ile ikramda bulunmuştur.
 
Hz. İsa (a.s)'ya Üstünlüğü 
 
Cenâb-ı Hak, Hz. İsa (a.s)'ya, ölüleri diriltme mucizesini vermek suretiyle ikramda bulunduğu gibi, Hz. Muhammed (s.a.s)'e de bu cinsten bir ikramda bulunmuştur. Çünkü bir Yahudi Hz. Peygamber (s.a.s)'e zehirli bir koyun ikram etmişti. Hz. Peygamber (s.a.s), lokmayı ağzına koyunca, bu, kendisinin zehirli olduğunu haber vermişti.
 
Hz. İsa (a.s) anadan doğma körlüğü ve alaca hastalığını iyileştirirken, Hz. Peygamber (s.a.s) hakkında da şu hadise rivayet edilmiştir: Muaz b. Afra’nın hanımı alacalık hastalığına tutulmuştu. Bunu Hz. Peygamber (s.a.s)'e arz edince O (s.a.s), kadını bir ağaç dalıyla sıvazladı ve Allah Teâlâ onun bu hastalığını giderdi. Yine Uhud günü, bir adamın göz bebeği düşmüştü. Onu eline alıp, Hz. Peygamber (s.a.s)'e getirdi. Hz. Peygamber (s.a.s) de gözünü yerine yerleştirdi.
 
Hz. İsa (a.s), insanların evlerinde, neleri sakladıklarını biliyordu. Hz. Peygamber (s.a.s) de, amcası Abbas'ın Ümmü'l Fazl ile birlikte, sakladıkları şeyi bilip, amcasına haber verince, o Müslüman olmuştu.
 
Süleyman (a.s) için Allah Teâlâ, bir kere güneşi geri döndürdü. Aynı şeyi Cenâb-ı Hak, Hz. Peygamber (s.a.s) için de yaptı. Çünkü O, başı Hz. Ali (r.a)'nin kucağında olduğu halde uyumuştu. Güneş battıktan sonra uyanabildi. İşte bunun üzerine Hak Teâlâ, onun ikindi namazını kılabilmesi için güneşi geri döndürdü, O da namazını kıldı.
 
Hak Teâlâ bu işi, bir kere de Hz. Ali (r.a) için yaptı. Hz. Ali (r.a) bu sayede namazını o ikindi vaktinde kıldı.
 
Hz. Süleyman (a.s)'a Üstünlüğü 
 
Cenâb-ı Hak Hz. Süleyman (a.s)'a, kuş dilini öğretmişti. Aynı şeyi Hz. Muhammed (s.a.s) için de yaptı. Rivayet olunduğuna göre, yavrusu yüzünden canı yanmış bir kuş, Hz. Peygamber (s.a.s)'in başucunda uçmaya ve onunla konuşmaya başladı. Bunun üzerine, Hz. Peygamber (s.a.s), "Hanginiz, yavrusu yüzünden bu kuşun canını yaktı?" dedi de bir adam "Ben" deyince, Hz. Peygamber (s.a.s) "Onun yavrusunu geri ver." buyurdular. Hz. Peygamber (s.a.s)'in kurt ile konuşması da meşhurdur.
 
Hak Teâlâ, Hz. Süleyman (a.s)'a, bir kuşluk vaktinde, bir aylık mesafe alma imkanını vererek ona ikramda bulunduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.s)'e, bir anda Beyt-i Makdis'e ulaşma imkanını vererek ikramda bulunmuştur.
 
Hz. Peygamber (s.a.s), eşeği Ya'fûr’u, gelmesini istediği kimseye gönderiyor, o eşek de onu getiriyordu. Bir gün birileri, Hz. Peygamber (s.a.s)'e bir azgın deveyi ve ona yaklaşamadıklarını şikâyet ettiler. Efendimiz (s.a.v), devenin yanına gitti. Deve onu görünce sakinleşti, azgınlığını bıraktı.
 
Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz (r.a)'ı, bir bölgeye gönderdi. Muaz (r.a), çöle çıkınca, karşısında heybetli bir aslan gördü. Bu, onu çok korkuttu. Geriye dönme cesareti gösteremedi. Derken aslana yaklaştı ve "Ben Resulullah'ın elçisiyim." dedi. Bunun üzerine aslan, kuyruk sallamaya başladı.
 
Cinler, Hz. Süleyman (a.s)'a boyun eğdikleri gibi, Hz. Peygamber (s.a.s)'e de boyun eğmişlerdir.
 
Bir bedevi büyük bir keler (kertenkele) getirmiş ve "Bu keler seni tasdik etmedikçe, ben de iman etmem." demişti. Derken o keler, Hz. Peygamber (s.a.s)'i doğruladı. Bir bedevinin salıverdiği bir ceylana, Hz. Peygamber (s.a.s) kucak açınca, ceylan koşarak Hz. Peygamber (s.a.s)'e geldi. Hz. Peygamber (s.a.s)'in kefaletinden çıkınca, Hz. Peygamber (s.a.s)'den ayrıldığı için inlemeye başladı.
 
Yine Hira mağarasında Hz. Ebû Bekir (r.a)'in topuğunu yılan soktuğunda, "Şunca zamandan beri Peygamber (s.a.s)'i arzulayıp durmuştum. Niçin benimle onun arasında bir perde oluşturdun?" demiştir.
 
Yine Hz. Peygamber (s.a.s), azıcık yemek ile pek çok kimseleri doyurmuştur.
 
Hz. Peygamber (s.a.s)'in mucizeleri sayılmayacak derecede çoktur. Bu yüzden Allah Teâlâ, Hz. Peygamber (s.a.s)'i, seçtiği diğer peygamberlerden önce zikrederek, "Hani peygamberlerden, yani senden, Nuh’tan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem'in oğlu İsa'dan ahit almıştık." (Ahzab 7) buyurmuştur.
 
Hz. Muhammed (s.a.s)'in peygamberliği böyle olunca, Hak Teâlâ'nın bu risalete "Kevser" adını verip, "Hiç şüphesiz biz sana Kevser’i verdik." buyurması geçerli olmuştur.”
 
(Fahreddini Razi, Tefsir; Kevser)