KUR'AN'I RESULULLAH’TAN DAHA İYİ OKUYAN ADAM(!): MEHMET OKUYAN

KUR'AN'I RESULULLAH’TAN DAHA İYİ OKUYAN ADAM(!): MEHMET OKUYAN

KUR'AN'I RESULULLAH'TAN DAHA İYİ OKUYAN ADAM(!): MEHMET OKUYAN

Soru: Selamü aleyküm hocam. Youtube'de gezinirken, bir hocanın komik bir videosuna rast geldim Mehmet Okuyan adında. Beni güldürdü. Ancak diğer videolarını izledikçe, inkarcı tutumu beni şüphelere sevk etti. Kalbim rahatsız oldu.
Bu kişi hakkında malumatınız var mıdır? Ehl-i Sünnet midir, ehl-i bid'at midir?
 
Cevap: Ve aleyküm selam ve rahmetullah
 
Kur’ân’ı Resûlullah'tan daha iyi okuyan bir adama(!), Mehmet Okuyan’a rastgelmişsiniz!
 
Dininizi Youtube'den öğrenirseniz doğruyu bulma şansınız yüzde ellidir. Ya mezhepsiz, bid'at sahibi, Kur'an ile aldatan bir adama denk gelecek; ya da Kur’an’ı bize getiren Resûlullah aleyhisselam ile okuyan, Ehl-i Sünnet bir hocayı dinleyeceksiniz.
 
Şansınız yüzde elli; ya Cehennem, ya Cennet!
 
Sonsuz hayatımızı ilgilendiren iman gibi kritik bir konuda, kaderimizi Youtube'un random videolarına terk edemeyiz!
 
Komikti diyorsunuz;
 
Evinize bir hırsız girse, ama palyaço kılığında girse ve komiklik yaparak eşyalarınızı çalsa, yine de bu hırsızı sever misiniz?
 
'Laptopumu çaldı ama olsun, komik bir hırsızdı!' der misiniz?
 
Evinden bir eşyanı çalan hırsızı polis yakalayamazsa, Allah, ahirette yakalar ve o yanılmayan mahkemede hakkını alırsın. Peki sahte bir hoca imanını çaldıktan sonra, ahirete imansız gidersen, kimden ne alırsın?
 
Şimdi size İncil'i Tanrıdan daha iyi bilen papazlar gibi(!), Kur’an’ı, Allah'ın Peygamberinden daha iyi bilen(!) bu adamın yaptığı komikliklerinden bir demet sunayım, gülelim mi ağlayalım mı siz karar verin!  
 
İSA NEBÎ'NİN NÜZÛLÜNÜ İNKAR EDİYOR!
 
Mehmet Okuyan, bir televizyon programında, kendisine gelen bir papaz ile arasında geçen diyaloğu anlatıyor. Papaz kendisine: “İsa öldü mü?” diye sorunca, Mehmet Okuyan “öldü” diyor. Papaz: “Ya nasıl olur vs.” deyince, Mehmet Okuyan: “İşte Kur’an! İşâri de olsa bir ayet bulursan, ben Hıristiyan olacağım” diyor. (Burada kaç tane çam devirdi, ben sayamadım!)
 
İslam akidesine göre iman pazarlık konusu yapılamaz. Bir kimse: 'Ben, şöyle olursa gavur olacağım' ya da 'İleride belki Hristiyan olurum' derse, o anda dinden çıkar! İman ve nikah tazelemesi gerekir.
 
İslam dini bu kadar ucuz mu? Bir insan nasıl olur da imanını pazarlık konusu yapar?
 
İslam alimleri, o işarî mana taşıyan ayetleri izah etmişler. İsa aleyhisselam’ın ölmediği hususunda icma etmişler.
 
Hakkında icma olan bir konuda, nasıl olur da kişisel teorileriyle hareket edip hüküm veriyor? (Choosen one mısın? Matrix misin sen? Bize bakınca gözünün önünden yeşil yazılar mı akıyor?)
 
Ayrıca, İsa aleyhisselam ile ilgili hadisleri de inkar ederken, “Bizimki Şam’a inecekmiş, katır da hazır bekleyecekmiş” gibi alaycı ifadeler kullanması da, bu kişinin nasıl hastalıklı bir zihniyete sahip olduğu konusunda bizlere işâri manalar veriyor!
 
Hadis kaynaklarımızda, Hazreti İsa'nın yeryüzüne inişini ve Hazreti İsa'nın ahir zamanda tekrar dünyaya döneceğini ve bu nüzul keyfiyetini bildiren yaklaşık yüz kadar hadis-i şerif vardır. Bu hadislerden en az kırk kadarı, hadis kriterleri açısından 'sahih' sayılır.
 
Hazreti Muhammed’in ümmetine mensup müçtehitlerin dinî bir meselede ittifakları olarak tanımlayabileceğimiz icma, nüzul-i İsa meselesinde de delil olarak zikredilmiştir. Allah onu göğe yükseltmek suretiyle Yahudilerin elinden kurtarmış olduğuna, ikinci defa geleceğine Müslüman âlimlerin ekseriyetinin ittifakı, bu meseledeki icma delilini teşkil etmiştir. (Hevvam, el-Mesîh, s.349-353.)
 
Hiçbir kelamcı, hadisçi, fakih ve müfessir, nüzul akidesini reddetmiş değildir. Farklı yorumlarına rağmen bütün müfessirlerin nüzul inancına sahip olmaları, bu konuda bir delil teşkil etmektedir. (Mustafa Sabri, Mevkıfü’l-Akl, s.245-6.)
 
Sünni, Şii ve Mu’tezilî âlimlerin yanı sıra; kelam, tefsir ve hadis âlimlerinin de ittifakı şudur: "Allah İsâ’yı (a.s) cismiyle ve ruhuyla yanına yükseltti. Düşmanları olan Yahudiler onu öldüremediler.”
 
Ebu Hanife, İmam Malik, Şafii, Ahmed b. Hanbel, Evzaî, Buharî, Müslim, Eş’arî ve Matüridî gibi imamların hepsi bu meseleye inanmışlardır. Onlardan bu hususta muhalif bir görüş rivayet edilmemiştir.
 
Nüzule inanmanın vücubunu savunan bazı muasır görüşler, buna inanmayanın kâfir olacağını söylemişlerdir. (Leymud, Cevheretut-Tevhîd, s.48.)
 
Çağdaş âlimlerden Kevserî, her ne kadar bu derece açık söylemiyorsa da, nüzul-i İsâ’yı inkâr etmenin son derece mahzurlu olduğunu, “mütevâtiri inkâr eden kâfir olur” şeklindeki bir görüşü naklederek, inkâr edenin küfrüne işaret etmektedir. “hadislerde nüzul-i İsâ’nın zikri, zekâtların miktarının zikrinden daha az değildir.” (Kevserî, a.e. s.110-11, 115.)
 
HAZRETİ İSA (aleyhisselam)'IN İNİŞİNE DAİR KAYNAK HADİSLER 
 
"Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman kıyamet kopmaz... Biri de İsa (aleyhisselam)'ın inmesi..." (Müslim, Kitabü-l Fiten: 39)
 
"Vallahi Meryem oğlu (İsa) hacc yapmak veya umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için icabet edecektir." (Müslim, Hacc: 216, 1252)
 
"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır..." (Buhari, Kitabü'l-Büyu': 102, Mezalim: 31, Enbiya 49; Müslim, İman: 242 (155); Ebu Davud, Melahim: 14 (4324); Tirmizi, Fiten: 54 (2234)
 
"Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek..." (Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, cilt 2, s.192; Kenzul Ummal, Kitabul-İman, Bab-ı Nüzul-i İsa İbn-i Meryem, 14/332)
 
"İsa inecek; emirleri: 'Haydi gel, bize namaz kıldır!' diyecek. Buna karşılık: 'Kiminiz kiminizin emiridir. Bu, Allah'ın bu ümmete bir lütfu keremidir' diyecek." (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 380)
 
"Kıyamet on alamet görülmedikçe kopmaz: Duman, Deccal, Dabbetu'l arz, Güneş'in batıdan doğması, İsa'nın yeryüzüne inmesi..." (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 362)
 
Mehmet Okuyan'ın bir diğer hezeyanı:
 
'KADIN - ERKEK BİRLİKTE OTURABİLİR(!)' FETVASI...
 
Hanımlarını göstermeyen arkadaşlarından şikayetçi olan, kadın erkek karışık oturmakta bir mahzur görmeyen Mehmet Okuyan, kendisine ayetten de delil getirmiş!
 
Ayet-i Kerimeyi iniş sebebi ve buna bağlı olarak, Peygamberimiz ile Ashabının anladığı gibi değil de Mehmet Okuyan’ın anladığı gibi yorumlarsak olacağı budur...
 
Allah Teala, Ahzâb Suresi 53. ayetinde, "...Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır..." buyurmaktadır.
 
Bu, şu demektir: Bütün şaibelerden, vehimlerden uzak bulunan Peygamber hanımlarıyla bile irtibata geçerken, 'perde arkası' gibi bir hudut gözetiliyor ise, diğer insanlar için haydi haydi bir sınır olması gerekecektir.
 
Ümmü Seleme anamız şöyle anlatıyor: "Meymûne, Resûlullah aleyhisselam'ın yanındayken ben de oradaydım. Tesettürle emrolunduktan sonra, Abdullah İbn-i Ümmü Mektûm oraya gelmişti. Resûlullah bize hitaben; "Ondan sakının, yani örtünün!" buyurdu. Biz; 'O âmâ değil mi, bizi göremiyor ve bilemiyor?' deyince, Allah'ın Resûlü cevaben şöyle buyurdular:"Siz de mi âmâsınız? O sizi görmese bile, siz onu görüyorsunuz." (Ebû Dâvûd)
 
Örnekte de görüldüğü üzere, Peygamberimizin, ashabının, tabiinin ve selefin de bunun dışında bir uygulaması olmamıştır. Bu uygulamaya İslam’da ‘haremlik-selamlık’ adı verilir.
 
Slogan şu:
 
Kur'an ve Kur'an'a davet(!) Ne güzel bir kamuflaj değil mi?
 
Bu adamlar Kur’an’a çağırıyorlar, fakat Kur’an’dan kendi yorumlarına ve kendi anladıklarına çağırıyorlar.
 
‘Kur’an’ın açıklanmaya ihtiyacı yoktur, o çok açık bir kitaptır’ derken, Kur’an’ı anlama metodları isimli türlü kitaplar çıkarmaları da, bu Kur’ân’ın, sahteliklerine vurduğu bir şamar olsa gerek!
 
İşte Kur'an ile aldatanlar derken, bunu kastediyoruz…
 
Öyle bir hava estirmeye çalışıyorlar ki, sanki Kur’an’ı indiği dönemden 1400 yıl sonra arkeolojik bir kazıda bulmuşlar da yeni anlaşılmış gibi. Bu Kitabı Resulullah anlayamamış(!), sahabe anlayamamış(!), müçtehitler ve mezhep imamları anlayamamış(!), 14 asırdan beri kimse açıp okumamış ta, bunlar açıp okumuş ve şıp diye anlamış(!)..
 
Şiir:
 
Peygambersiz Müslüman, yeni bir din var eder!
'Kur'an oku, yeter' der; âyeti inkar eder!
 
Bu zatın bir diğer draması:
 
CEHENNEM’İN SONSUZ OLDUĞUNU İNKAR EDİYOR!
 
Yine katıldığı bir TV programında, Cehennem’in sonsuz olduğunu inkar ediyor! Gerekçesi de bir akıl yürütme(!): 'Sınırlı olan bir hayattaki yanlışlarımız, sınırsız olan bir ceza ile ödenmemeli! Bu adil değil!' (Allah'tan daha merhametli hocalar da varmış bakın(!)
 
Oysa Kur'ân-ı Kerimde pek çok âyette Cennet ve Cehennem’den bahsedilirken, -hâlidîne fîhâ ebedâ- "Orada ebedî (sonsuz) olarak kalacaklardır" (Nisâ, 57; Maide, 119; Ahzâb, 65; Cin, 23 ...) ifâdesiyle, Cennet ve Cehennem hayatının sonsuz olduğu ifâde edilmiştir.
 
Yine, "İrinli suyu içmeye çalışır, fakat boğazından geçiremez. Ona her taraftan ölüm gelir, fakat o ölmez" (İbrahîm 17),
 
"İnkâr edenlere de Cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler, Cehennem azabı da onlara biraz olsun hafifletilmez.." (Fâtır 36),
 
"(Cennetlikler) ilk tattıkları ölüm dışında orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur" (Duhân 56) gibi âyetlerde de, Cennet ve Cehennem’de ölüm olmadığı, hem Cennetliklerin, hem de Cehennemliklerin bulundukları mekânlarda ölümsüz olarak kalacakları ifâde edilmiştir. Bu husus, itiraza yer bırakmayacak bir şekilde açık ve kesindir.
 
Konu hakkında, talebesinin Ebu Hanife'ye sorduğu soruyu nakledeyim:
 
Talebe: …Eğer ‘Cennet ve cehennem fâni olacaktır’ derse? diye sordum.
 
Ebu Hanife: "Ona, ‘Allah Kur'an'da cennetin nimetlerini, "Kesilip tükenmeyen, yasak da edilmeyen" olarak vasfetmektedir’ de. (Vâkıa 32)
 
'Cennetlik ve cehennemlikler girdikten sonra, cennet ve cehennem yok olacaktır' diyen kimse de, orada ebedî kalışı inkâr ettiği için, kâfir olur..." İmam-ı Azam Ebu Hanife (rahimehullah) / Fıkhül Ebsât
 
Bir diğer tiyatrosu:
 
KABİR AZABINI İNKAR EDİYOR!
 
Şimdi de beyaz saçlı matruş prensin, kabir azabını reddederek hangi ayet ve hadisleri inkar etmiş olduğuna bakalım:
 
Allah Teala, Firavun’un kavminden bahsettiği ayetlerinde şöyle buyurur;
 
“Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun’un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: “Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!” (denilecektir).” (Mü’min 45-46)
 
 
Yani onlar sabah ve akşam kabirlerinde azaba uğrarlar. Buradaki “nar”dan maksad kabir ateşidir, cehennem ateşi değil. İkinci ayette gelen şu ifade bunun delilidir: “Kıyamet kopacağı gün de: “Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!” (denilecektir)” Buradan anlaşılıyor ki, kıyamet henüz kopmamıştır. Bu durumda, nasıl Cenab-ı Hakk onların ateşe atılmalarını ve onlara azab edildiğini haber verir? Hiç şüphesiz burada bahsedilen kabir azabıdır cehennem azabı değil, bu ateş, ahiretteki ateşten önceki bir ateştir.
 
Hafız İbn Kesir diyor ki: “Bu ayet-i Kerime, Ehl-i Sünnetin kabirde berzah azabının olacağına dair delil olarak kabul ettiği en önemli dayanaklardan biridir.” Bu ayetteki ifadeden, dünya var olduğu sürece sabah ve akşam bu azabın devam edeceği anlaşılmaktadır. (İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’an’i’l-Azîm, III, 244.)
 
Kabir azabını delillendiren bir diğer ayette şudur:
 
“(Ahirette ki) en büyük azaptan önce, onlara mutlaka (dünyada) en yakın azaptan tattıracağız; olur ki dönerler.” (Secde 21)
 
Burada yakın azaptan kasıt kabir azabıdır, çünkü; ahiret azabı henüz gelmemiştir ancak kıyamet günü gelecektir.
 
Konu hakkında imamların imamı Ebu Hanife şöyle der:
 
“Kabir azabını bilmem” diyen kimse helaka uğrayan Cehmiyye’dendir. Çünkü o kimse, kabir azabının ifade edildiği, “Biz onları iki defa azaplandıracağız” (Tevbe 101) ayetini ve kabirdeki azabı anlatan, “Şüphesiz zulmedenlere bundan başka da bir azap var” (Tûr 47) ayetlerini inkâr etmiştir.
Eğer bu kimse, “Ben ayete inanıyorum; ancak tefsir ve teviline inanmıyorum” derse kâfir olur. Çünkü Kur’an’da, te'vili tenzilinin aynı olan (ne ifade ettiği konusunda ayrıca yoruma gerek bırakmayacak ölçüde açık olan) ayetler vardır. Eğer bunu inkâr ederse kâfir olur.” (el-Fıkhu’l-Ebsat, (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde), 48.)
 
Kabir azabını inkarın hükmü hakkında İmam-ı Rabbani hazretleri şöyle buyurur:
 
"Kabir azabı, ahiret azaplarındandır. Dünya azabına benzemediği gibi, rüyada görülen azaba da benzemez. Böyle sanmak, kabir azabını bilmemekten ileri gelir. Kabir azabına inanmayan bid'at sahibi olur. "Hakkında hadis-i şerif olsa da, olmasa da, kabir azabına inanmam. Akıl ve tecrübe bunu kabul etmez" diyen kâfir olur." (Mektubat-ı Rabbani C.3,m.17- 31)  
 
KABİR AZABI İLE ALAKALI SAHİH HADİSLER  
 
1.HADİS: Osman bin Affan (R.A.)dan şöyle dediği nakledilmiştir: “Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ölünün defin işlemini bitirdikten sonra başında kalır ve derdi ki: “Kardeşiniz için istiğfarda bulununuz ve ona tesbit için (dilinin kabirdeki meleklerin suali esnasında kavl-i sabit olan kelime-i şehadeti söyleyebilmesi için) dua edin, zira o, şu anda sorguya çekilmektedir.” (Ebu Davud, Cenaiz, 73.)
 
2. HADİS: Ebu Said el-Hudri (r.a.)den şöyle dediği nakledilmiştir: Peygamber Efendimiz buyururdu ki: “Cenaze (tabuta) konup da omuzlara alındığı vakit, salih birisi ise der ki: ‘Çabuk çabuk, acele acele beni yerime götürünüz.’ Eğer Salih birisi değilse de ehl-ü ıyaline der ki: ‘Vah zavallı onu nereye götürüyorsunuz.’ Onun sesini insan hariç bütün mahlukat işitir. Şayet insan onun bu haykırışını duyacak olsa helak olur, ölür giderdi.” (Buhari, Cenaiz, 49, 51, 89; Nesai, Cenaiz, 44.)
 
3. HADİS: Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’nin anlattığına göre, bir Yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek: “Seni kabir azabından Allah korusun!” dedi. Hz. Aişe de Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanına girince Yahudi kadının söylediklerini anlattı ve kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: “Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!” buyurdu. Hz. Aişe der ki: “Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm’ın namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim.” (Buhârî, Cenaiz 89, Müslim, Mesacid 123; Nesâî, Cenaiz 115.)
 
4. HADİS: Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (Aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Kul kabre konulup, yakınları da ondan ayrılınca -ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup: “Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) denen kimse hakkında ne diyordun?” diye sorarlar. Mü’min kimse bu soruya: “Şehadet ederim ki, O, Allah’ın kulu ve elçisidir!” diye cevap verir. Ona: “Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekâna tebdil etti” denilir. (Adam bakar) her ikisini de görür. Sonra ona, kabri geniş ve rahat hale getirilir. Eğer ölen münafık ve kafir ise: “Sizin içinizde gönderilmiş bu kişi (Muhammed Aleyhisselam) hakkında ne diyordun? denilir. “(Sorduğunuz zatı) bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum!” diye cevap verir. Kendisine: “(Allah Rasülü’nün getirdiklerini) Anlamadın ve (Allah’ın Kitabını) okumadın!” denilir. Sonra demirden sopalarla vurulur. (Sopanın acısıyla) öyle bir çığlık atar ki, onu (insan ve cinlerden ibaret olan) sekaleyn dışında ona yakın olan bütün (kulak sahibi) varlıklar işitir.”(Buhârî, Cenaiz 68, 87; Müslim, Cennet 70; Ebu Davud, Cenaiz 78; Nesâî, Cenaiz 110; Tirmizî, Cenaiz 70.)
 
5. HADİS: Bera bin Âzib (R.A.)’ın anlattığına göre Rasulullah (S.A.V.) bir gün güneşin battığı sırada dışarı çıkmıştı ki bir ses işitti.“Bunlar Yahudiler! kabirlerinde azap çekiyorlar”buyurdu. (Buhârî, Cenaiz 86; Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.)
 
6.HADİS: Bera bin Âzib (R.A.)’ın naklettiğine göre Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Mümin kabrinde oturtulur, (melekler sorgu için) ona gelirler, sonra o Allah’tan başka ilah olmadığına Muhammed Aleyhisselam’ın O’nun Resulü olduğuna şahadet eder. Bu, Cenab-ı Hakk’ın şu kavl-i şerifi ile ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır ve Allah, dilediğini yapar.” (İbrahim 27) (Buhari, Cenaiz, 85, Tefsir; Müslim, Cennet,17; Ebu Davud, Sünnet, 27; Tirmizi, Tefsir; İbrahim; Nesai, Cenaiz, 114.)
 
7. HADİS: Abdullah bin Ömer (R.Anhüma)’nın naklettiğine göre, Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Sizden birisi öldüğü (ve kabre konulduğu zaman) sabah akşam kendisine gideceği yer gösterilir. Cennet ehlinden ise cennet ehli olarak, yok eğer cehennem ehlinden ise cehennem ehli olarak. Yani cennet ehlinden olacaksa cenneti görür ve kabri cennet bahçelerinden bir bahçe haline gelir. Şayet cehennem ehlinden olacaksa ona da kabrinde iken cehennem gösterilir de, bu şekilde kabri cehennem çukurlarından bir çukur haline gelir. Sonra kendisine denilir ki: Kıyamet gününde Allah seni diriltip haşr edinceye kadar kalacağın yer işte burasıdır.”(Muvatta, Cenaiz,16; Buhari, Cenaiz, 88, Bed’ül-halk, 8, Rikak,42; Müslim, Cennet,17; Tirmizi, Cenaiz,71; Nesai, Cenaiz, 116.)
 
8. HADİS: Abdullah bin Abbas (R.A.) anlatıyor: “Peygamber Aleyhisselam iki kabre uğramıştı, -azap çektiklerini bizzat kendisi işitti- ve dedi ki: "Bu ikisi kesinlikle azaba uğruyorlar, azaba uğramalarının sebebi de büyük günahlardan biri değil; bu kişilerden birincisi, nemime yapıyordu (yani insanlar arasında laf götürüp getirmek suretiyle aralarını bozmaya çalışıyordu). Diğeri ise idrarının üzerine sıçramasından sakınmıyordu." Daha sonra yaş bir dal aldı, ikiye böldü ve her bir dal parçasını bir kabrin üzerine toprağa soktu ve buyurdu ki: "Bu dallar yaş kaldığı müddetçe umulur ki onların azabı hafifletilir.”(Buhari, Vudu, 55; Cenaiz, 80, 87, Edep, 46; Müslim, Taharet, 34; Nesai, Cenaiz, 116; İbn Mace, Taharet, 26.)
 
9. HADİS: Peygamberimiz (S.A.V.) buyurdu ki: “Sizler birbirinizi defnediyor olmasaydınız, kabir azabını size işittirtmesi için Allah’a dua ederdim.”(Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.)
 
10. HADİS: Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurmaktadır:“Sizden birisi teşehhüd yaptığı zaman şu dört şeyden Allah'a sığınsın: 'Allahım! Cehennem azabından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden, Mesîh Deccâl'in fitnesinden sana sığınıyorum” buyurdu." (Buhârî, Cenaiz 87; Ebu Dâvud, Salat 178-179, 983; Nesâî, Sehv 64; İbn Mâce, İkaraetu's-Salah 26, 909.)
 
Allah'ın Peygamberinin bile korktuğu ve Rabbine sığındığı bu dehşetli kabir azabından, bırak korkmayı, inkar etmekle kurtulabileceğini zanneden bu reformistlerin, bu kadar ayet ve hadisi halı altına süpürerek gizlemeye çalışmaları cehaletten değil, olsa olsa ihanettendendir...  
 
"Onları, (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü, onlar yardım görmeyeceklerdir." (Kasas 41)