ALLAH, KUR'AN'DA NEDEN HURUFU MUKATTA HARFLERİNİ KULLANDI?

ALLAH, KUR'AN'DA NEDEN HURUFU MUKATTA HARFLERİNİ KULLANDI?

ALLAH, KUR'AN'DA NEDEN HURUFU MUKATTA HARFLERİNİ KULLANDI?

Soru: Hocam Kur'anda Allah neden Hurufu Mukatta harflerini kullandı? Bir sohbetinizde dikkatlerini çekip söze başlamak için demiştiniz diye hatırlıyorum detay verebilir misiniz?

Cevap: İmam Fahreddini Razi, Meşhur tefsirinde, Hurufu Mukattâ'nın hikmetlerini şöyle açıklar:

"Hurûf-u Mukattaanın Hikmeti

Bu, sûrenin hecâ harfleri ile başlamasının hikmeti hakkındadır. Biz sûrelerin bu harflerle başlaması hususunda önce genel bir açıklama yapıp şöyle diyoruz: Hakîm olan, gafletteki yahut kalbi bir şeyle meşgul olan kimseye hitab ettiğinde, sayesinde muhatab kendisine dönsün ve bütün kalbiyle kendisine yönelsin diye, söyleyeceği esas sözden önce, başka bir şey söyler ve sonra esas maksadına geçer. Bunun böyle olduğu sabit olduğuna göre diyoruz ki:
Esas söylenecek şeyden önce söylenen o söz, bazan manası anlaşılan bir söz olur: Mesela, birisinin, "Dinle, aklın bende olsun", "bana dikkat et" demesi gibi. Bazan da manası anlaşılan söz manasında olur. Mesela birisinin, "Ee Zeyd", "yâ Zeyd", "Dikkat ey Zeyd" demesi gibi... Bazan da bu, manasız bir ses olur. Mesela, birisinin arkasından dönmesi için çalınan ıslık gibi... Bazan da o ses, ağızdan çıkmayan bir ses olur. Mesela, duyanların dönüp bakması için, insanın ellerini birbirine vurması (çırpması) gibi... Sonra gaflet edilecek husus ne kadar tam ve söylenmesi gereken söz de ne kadar ehemmiyetli olursa, esas sözden öyle söylenecek söz de o nisbetle çok olur.
 
İşte bundan ötürü, yakın kimseye "hemze" ile nida edilip, mesela "Ee Zeyd"; uzakta olana yâ ile nida edilip, "Ya Zeyd"; gafil (dalgın) kimsenin de önce dikkati çekilip, sonra nida edilerek, "Dikkat, ey Zeyd" denilir. Bunun böyle olduğu sabit olduğuna göre, şimdi diyoruz ki: Hernekadar Hz. Peygamber (s.a.s), hep kalbi uyanık ise de, o da bir işin kendini meşgul edebileceği bir insandır. Binâenaleyh hakîm olanın, bir ikaz-uyarı niteliğindeki bir takım harfleri, esas maksadını söylemezden önce söylemesi güzel olur.
 
Ayrıca, o harfler, manası anlaşılmayacak biçimde oldukları zaman, uyarma-dikkat çekme işinde bu maksadı ifadede manalı olan harfleri getirmekten daha mükemmel olur. Çünkü harflerin önce telaffuz edilmesi, dinleyen kimseyi, o harflerden sonra gelecek sözü dinlemek gayesiyle, konuşana yöneltmek için olup, ilk söylenen söz düzgün ve manası anlaşılan bir söz olduğu zaman, dinleyen onu duyduğunda, maksadın hepsinin bundan ibaret olduğunu, artık başka bir sözün gelmeyeceğini zanneder ve o söze olan ilgisini sürdürmez. Fakat konuşandan, manası olmayan bir ses duyduğunda, o sese iltifat eder, duyduğu şeyin, esas söylenecek şey olmadığını kesin olarak düşündüğü için, ondan sonra başka birşey duymadıkça, dikkatini ondan kesmez. Binâenaleyh vaz' (konuş-icad ediliş) bakımından manası olmayan harflerin, esas söylenecek sözden önce getirilmesinin üstün bir hikmeti olduğu anlaşılır.
 
Münferit Harflerle Başlayan Sûreler
 
İmdi, eğer birisi, "Bu harflerin sadece bazı sûrelerin başında olmasının hikmeti nedir?" derse, biz deriz ki: İnsanın aklı, bütün tafsilatı bu ince şeylerin hakikatini idrak etmekten acizdir. Herşeyi bilen ise Allah'dır. Ancak biz yine de, Allah'ın muvaffak kıldığı ölçüde bu konuyu ele alıp şöyle diyoruz: Başında hecâ harfleri bulunan her sûrenin evvelinde, ya "kitab", ya "Tenzîl" veya "Kur'ân" lafzı getirilmiştir. Mesela ayetlerinden olduğu gibi. Ancak, üç sûre yani, (Meryem); (Ankebut) ve (Rum) sûreleri müstesna.
Kendisinde Kur'ân, kitab veya Tenzil lafızlarının yer aldığı sûrelerin bu harflerle başlamasının hikmeti şudur: Kur'ân, büyüktür. O'nu inzal etmek (indirmek) ağır bir iştir. O'nun kitabeti (yazılması) da, zor bir yüktür. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Şüphesiz biz sana ağır bir söz bırakacağız (vahyedeceğiz}" (Müzzemmil) buyurmuştur. Başında "Kur'ân, Kitab ve Tenzil" sözünün geçtiği her sûrede, bunlardan önce, muhatabı, onu dinlemeye sevkedecek bir uyarıcı söz getirilmiştir."
 
Her sûre Kur'ân'dır. O'nu dinlemek ise, ister içinde "Kur'ân"ın ismi bizzat geçsin, ister geçmesin; Kur'ân'ı dinlemektir. Binâenaleyh (sizin bu izahınıza göre), her sûrenin başında böyle bir dikkat çekici lafzın olması gerekirdi. Ayrıca "tenzil", "kitab" gibi kelimelerin yer alıp da, başında böyle hecâ harfleri bulunmayan sûreler de vardır.
 
Meselâ (Nur); (Furkan); (Kadir) sûrelerinde olduğu gibi" denilmesin. Çünkü birinci hususa şöyle cevab veririz: Her sûrenin Kur'ân'dan olduğunda şüphe yoktur. Fakat içinde Kur'ân ve Kitab lafızları geçen o sûreler, Kur'ân'dan olmanın yanısıra, Kur'ân'ın bütününe dikkat çekmektedirler. Zira ayeti, Kur'ân'ın bir parçası olmasına rağmen, Kur'ân'ın bütününden bahsedilmektedir. Binâenaleyh bunun misali, tıpkı padişahtan adamlarına gelen ve içinde bir mesele yazılmış olan bir mektup gibidir. Yine bunun misali, padişahtan adamlarına gelen ve içinde, "Biz sana, emirlerimiz bulunan bir mektup yazıyoruz. Binâenaleyh ona uy" diye yazılan bir başka mektup gibidir. Bu sonraki mektubun ağırlığının, birincisinden daha çoktur..." (Fahreddini Razi - Tefsir, Ankebut 2-3)