Bizi mimiksiz, ruhsuz ve duygusuz, robokop hocalarla karıştırmayın!
Biz maaşla çalışmıyoruz…
İlim, kapının önündeki araba demektir.
Onu kullanmadıkça ve sahibini bir yerlere taşımadıkça, araba hiçbir işe yaramaz.
Sohbet meclisine geldiğinde, varlık duygunu kapının dışında bırakmalısın!
Zira yıkanmak için banyoya girdiğinde, önce elbiselerini çıkarırsın...
Zayıf adamlarla yola çıkmayın!
Küçük bir zorlukta ya yolu satar ya da sizi...
Yükselmeye başlayınca, şunu ekran yazısı yap telefonuna!
“Hiçbir kariyer, cehenneme girmeye değmez.”
İnsanlar, sorun çözen insanları çok severler.
Hele ki bu insanlar ücretsiz çalışıyorlarsa, bunlara duyulan muhabbet, aşka dönüşür.
Tarih boyunca Peygamberlerin, alimlerin ve mürşidlerin çokça sevilmesinin sebebi de budur...
İslam’ı doğru anlatıyorsan, iftira edenlerin çok olacaktır!
Yağmur duası ettiğinde, çamura alışmalısın…
Haşlanmış yumurtayı beş saniye elinde tutamayan adam;
“Cehenneme girip çıkarız, ne olacak!” diyor!
Günahların zayıflattığı akıl, işte bu akıldır.
Sevdiğin adamı yetiştiren adamı da sevmeli değil misin?
Şiirler hep yağmuru anlatır ama asıl kahraman, yağmuru getiren buluttur.
Facebook’un zekâtı İslam’a davettir.
Bu daveti yapmayanlar, boşa harcadıkları zamandan mesuldürler.
Düzeltemediğin birçok kötü huyun olabilir; bana yansıtma!
Kişi, insan olamasa da insan taklidi yapabilmeli!
Güneşin seçme şansı yok, her gün doğmak zorunda…
“Yarın doğmayacağım arkadaş, yoruldum, yeter yaa!” diyemez.
Fakat insanın iradesi ve seçme şansı var.
“Yarın sabah yeniden doğacağım, ama bu kez Allah’ın dinini yükseltmek için doğacağım” diyebilir...
Bir ağır ceza hâkimi de kanunları çiğnemekten korkar, sokaktaki simitçi de…
Ancak hâkim, suç ve ceza konusunda detaylara hâkim olduğu için, simitçiye nazaran korkuda yakîne ermiştir...
İşte bir alimin, bir avam yanındaki durumu da bunun gibidir!
Gece gece, hiç tanımadığı bir erkeğe usulca sokulan(!) bir kadın, bize ahlak öğretemez…
Bunların kızları baleye gider, oğulları piyanoya…
Bunlardan Fatih çıkmaz!
İlgi alanlarını seçerken çok titiz davranmalısın!
Zira gözler ve sözler ne ile meşgulse, kalp onu sever...
Şu kısa dünya hayatında önünde iki seçenek var:
Ya ot gibi gelir, saman gibi gidersin; ya da özel bir şeyler yapar, dini öğretir, iz bırakırsın...
Adama soruyorum, “Kardeşim niye flört yapıyorsun?”
“Biz ciddiyiz hocam” diyor!
Ciddi ciddi cehenneme gidiyorsunuz yani?..
Evde dizi izlerken ilim öğrenemezsin!
Eğitimsiz bir aklın teorik bilgilerine güvenemezsin!
Nevruz’da ateşin üstünden atlayan çekirge!
Ateşin içine atlıyorsun, haberin yok…
“Kalbin gözü kördür” sözü kısmen doğrudur.
Kör bir adamı nereye çağırırsanız oraya gelir; sese inanır...
İlimle tanışmayan ve İslam’ı öğrenmeyenler, körler mesabesindedirler!
Ya siz çağıracaksınız ya da şeytanlar…
Cam fanustaki bir balığa nasıl bakıyorsak, melekler de bize öyle bakıyor.
Balığın dünyası çok küçük ama akvaryumu çok büyük bir alem gibi görüyor.
Biz insanoğlunun dünyası da meleklerin dolaştığı alemlerin yanında bu kadar küçük işte…
Şimdi zenginlerin yeni eğlencesi karınca kolonisi satın almak oldu!
Cam fanus içindeki karıncalara tanrıcılık oynuyorlar.
Hiçbir bâtıl din, tâbisini günde beş defa huzuruna çağırmaya cesaret edemez!
Uyumasaydık ne olurdu?
Daha çok çalışırdık. Daha fazla görevimiz olurdu…
Uyku için gerekli olan iki şeyden uzak kalırdık aynı zamanda:
Karanlık ve sessizlik…
Hep bir koşuşturma ve telaş içinde olurduk; dinlenmeye ve kendimizi dinlemeye hiç fırsat bulamazdık...
Tebliğimizi yaparken nefsimizi karıştırmayacağız.
Tesiri olmaz sözlerimizin…
Bize ait olmayan dini anlatırken, egomuzu aradan çekeceğiz…
İslam’ın yükselmesi için konuşacağız; nefsimizin yükselmesi için değil!
Bu otobüs Allah’a gidiyor…
Bunun bir parçası ol da, hangisi olursan ol!
Direksiyon olamıyorsan, yedek lastik ol.
Motor değilsen, ayna ol.
Silecek değilsen, cam ol.
Yeter ki içinde ol...
Namaz yok, sohbet yok, zikir yok…
Bu ne özgüven?
Aşere-i mübeşşere misin 10 artı 1 misin sen?
Bu sene kurbanınla beraber bir kötü ahlakını da kes lütfen!
Bir Müslümanı ölümle korkutmak, bir güvercini yükseklikle korkutmak gibi komik…
Hep telaşlısın…
Bi yerlere koşuyorsun ve bi şeylere yetişmeye çalışıyorsun.
Ne zaman biraz durup ruhunu dinleyeceksin?
“Müslümanım ama şeriatı istemiyorum” demek,
“Fenerliyim ama şampiyon olmayı istemiyorum” demek gibi akıl dışı!
Ahiretin para birimi sevaptır. Rusya’ya giderken Ruble biriktiren adamın, kabre doğru giderken sevap biriktirmemesi; geçici olan parayı kalıcı olan paraya tercih ettiği anlamına geliyor!
Sen bir çekirdek gibisin kardeşim…
Topraktan ayrılmamalısın ki bu sohbettir.
Suyu istemelisin ki bu feyizdir.
Güneşle konuşmalısın ki bu mürşiddir.
Toprağın, suyun ve güneşin olmazsa ne filizlenirsin, ne bir meyve verirsin!
Bir futbolcu için futbol topu neyse, bir Müslüman için de namaz odur!
Bugün dostunu selamdan unutma ki, kalbi sana soğumasın!
Zira çay bile unutulduğunda soğur...
Osmanlı’nın yıkılışıyla, milletimizin bin yıllık hafızası alındı!
Bugün bu insanlara İslam’ı anlatmak, çölde limonata satmak gibi…
Geçmişi hatırladıkça, daha fazlasını talep ediyorlar.
Tedbir almamak, Allah’ı imtihan etmek demektir!
Yangın tüpünü köşeye koy, sonra Allah’a tevekkül et sen...
Şeytan, ağır siklettir.
İki tane Karate filmi izledin, iki sohbete gittin diye dayılanma!
Bilgisayar oyunu oynamıyoruz, adam gerçek!
“Benim cemaate ihtiyacım yok” diyen adam, tek başına futbol oynayan kimse gibidir.
Vur duvara gelsin!
“Namaza başladım hocam, şeytana vuruyorum kırbacı” dedi bitirim!
Hayır, hayır!
Sen böyle yapma; şeytana meydan okuma!
Akıllı bir çantacı, Muhammed Ali’yle boks maçına çıkmaz...
Dünya, çırpındıkça içine çeken bir bataklık gibi…
Sohbet sahilinde mangal keyfi varken, bataklıkta çamur içmek neden?
Bedenimizin yaşayabilmesi için gıdaya ihtiyacı olduğu gibi, ruhumuzun da simit pogaçaya ve kaymaçinaya ihtiyacı vardır.
Aklına süt ve yumurtalar gelmesin hemen; sohbet diyorum...
Bizden ilim öğrenmek, PES oynamak kadar kolay ve zevklidir.
Bugünkü dervişler, “devlete kapağı atayım da kurtulayım” diyen memurlar gibi…
Çalışmıyorlar!
Derviş kardeşim;
Nasıl ki şeyhinin yediği yemekle karnın doymuyorsa, onun çektiği zikirle de kalbin doymaz!
Arkadaşın lokantaya giderken, “benim yerime de bir İskender ye!” demiyorsun değil mi?
Şu halde çalış ve ye…
Mürşid, telefonun şarj aleti gibidir.
Elektrik üretmez, iletir...
Şimdiki dervişler hep Napolyon'un tarikatından;
Para, para, para!
İnternetten sohbet seyretmek, TV’den maç izlemek gibidir.
Asla stattaki havayı alamazsın!
İbadetlerimizden lezzet alamamak, ruhumuzun hastalandığının işaretidir.
Bu ciddi bir hastalıktır!
Nasıl ki bedenimiz hastalandığında, yatağa düştüğümüzde, bedenin gıdası olan yiyeceklerden hiçbir lezzet alamıyorsak, ruhumuz hastalandığında da, onun gıdası olan ibadetleri yaparken lezzet alamayız…
Bunun daha kötü olan bir boyutu ise, yaptığımız ibadetlerin artık bize sıkıntı vermesi halini yaşamaktır!
Hayat, başına gelen musibetler karşısındaki tavrındır…
İnsanlar üç sınıftır:
Dünya, Ahiret ve Denge...
Bir yerde demir varsa, orada pas kaçınılmazdır.
Bir yerde insan varsa, orada hastalık, yaşlılık, unutma ve hatalar da olacaktır…
İnsan bedeninde en çok sinir olan iki azamız vardır:
Beyin ve Tenasül uzvu…
Bu iki uzvumuz, iki zıt kutuptur.
Hangisini çok kullanırsak, diğeri zayıflar.
Sağlıklı ve imanlı bir yaşam için, tüm esnaf kardeşlerime 4 beyazdan uzak durmalarını şiddetle tavsiye ediyorum;
Şeker, Un, Tuz, Rus...
Sen, Rabbine; “Her gün senin adını zikredeceğim Allah’ım” diye söz verdin; gevşeme derviş!
Benim geldiğim yerde sözünü tutmayan adama iyi şeyler söylemezler...
Tavuk bile insana hizmet ediyor…
Bir kadın, hayatında ortalama iki ya da üç çocuk doğurur.
Tavuklarsa her gün bize yumurta doğuruyor…
Bu yüksek miktardaki acıya her gün insan için katlanıyor ve vazifesini yapıyor.
Vazifesini yapmayansa, bir tek insan görünüyor…
Yıllar önce ödemediğin çöp vergisi, önünde sonunda karşına çıkar!
Devlet unutmaz!
Peki, gençliğin boyunca ödemediğin namaz, oruç ve zekât borçları karşına çıkmaz mı?
Sence Allah unutur mu?! ﷻ
“Namazlarımdan lezzet alamıyorum, bu yüzden bırakmayı düşünüyorum” diye yazmış kardeşim!
Ağzının içinde yara çıktı diye, yemek yemeyi bırakmazsın ki…
İnsan midesi yemek istediği gibi, tenâsül uzvu da şehvet ister!
Şu hâlde, midene indirdiğinin helal olmasına dikkat ettiğin gibi, tenâsül uzvunun da helâlinle olmasına dikkat etmelisin!
Sessizliği sevmeyen bir kalp, ölüme hazır değildir!
“Bu konuda yanlışsın hocam!” dedi ilimsizce…
Kardeşim, bizde yanlış olmaz!
Olmuşsa da yanlışlıkla olmuştur...
Doğdun, büyüdün, evlendin, çocuğun oldu ve yaşlanıyorsun...
Senin için hayat bu mudur yani?
Tüm işi, ağını kurup sineklerin yolunu gözlemek olan bir örümcekten ne farkın var?
Ya da tek derdi, yaz mevsiminde kış için gıda depolamak olan bir karıncadan farkın nedir söyler misin?
Musa aleyhisselam, yardıma ihtiyacı olan iki kızın koyunlarını suladı ve bir iyilik yaptı.
Bu iyiliğin hemen peşinden bir gölgeye çekildi ve açlığını gidermesi için Allah’a yalvardı:
“Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım.” (Kasas 24)
Bir Peygamber, karın açlığı gibi basit bir meseleyi bile Allah’ın gidermesini istiyor ve derdini Rabbine açıyor.
Peki ya sen, kimden ne istiyorsun, hiç düşündün mü?
Banyoda, ateşin ısıttığı suya bile dayanamayan adam, methettiği günahıyla ateşin kendisine meydan okuyabiliyor!
Bir akıl, ne yaparak bu kadar zayıf düşebiliyor?
Birkaç düşman kazanmadan Allah’ın ﷻ dostu olamazsın!
Mekke’deki herkes Resûlullah’ı severdi.
Ama davayı anlatmaya başlayınca, düşmanları dostlarından çok oldu.
Düşmanının çok olması, Efendimizin yanlış yolda olduğu anlamına mı geliyor şimdi?!
“...(Onlar) hiç bir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir...” (Mâide 54)
Zekâ seviyenin ve hedeflerinin bir hayvanla eşit olması seni rahatsız etmiyor mu Müslüman?
Sen yaratılmışların en şereflisi olan insansın!
Bir karınca gibi sadece kendini ve yuvanı düşünemezsin. Bütün insanlığı düşünmek zorundasın!
Bu senin yeryüzündeki halifelik vazifendir; vazifeni yap ve ateşe koşan insanların gözlerindeki bağı çöz!
Onlara İslam’ı anlat ve her kurtardığın insanla beraber yeni bir dünya kurtar!
İşte kahramanlık bu…
Boşuna Süpermen’e özenme! O hikâye, bu ise gerçek...
“Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık…” (Sâd 26)
Eğer hocan zayıfsa, sana balık verir…
Üç gün verir, beş gün verir, yedinci günde balığı biter!
Fakat hocan kaliteliyse, eline bir olta verir ve sana nasıl balık tutulacağını öğretir...
“Ehliyet almak istiyorum ama sınav olmak istemiyorum!” cümlesi ne kadar boşsa;
“Cennete girmek istiyorum ama imtihan edilmek istemiyorum!” cümlesi de o kadar boştur...
“Ve elbette sizi imtihan ederiz...” (Bakara 155)
“Kurtulmak için cemaate ihtiyacım yok; ben yalnız takılırım” diyor mağrurca.
Hiç mi belgesel izlemedin be kardeşim!
Çita, en evvel sürüden uzak olan antilopa saldırır…
“Şeytan, koyunun kurdu gibi insanoğlunun kurdudur. Sürüden ayrılan ve uzaklaşan koyunu kurt nasıl kaparsa, şeytan da cemaatten uzaklaşan insanı öyle kapar. Onun için tenha yollardan uzak durun. Cemaatten, topluluktan ve mescidlerden ayrılmayın!” (Ahmed b. Hanbel - Müsned)
Kader inancını inkar eden kişi hakkında bir misal getireyim;
Büyük ve kompleks bir bina yapıyorsun. İnce işçiliğini de bitirdikten sonra, giriş katı daha güzel ve daha geniş görünsün diye, 6 tane olan beton sütundan birini yıkıyor ve sütun sayısını beşe indiriyorsun.
Sütunu yıktın ama diğer beş sütun ağırlığı taşıyamadı ve tüm bina da yıkıldı…
Bütün yaptığın doğrular, bir yanlışınla beraber yok olup gitti!
Kaderi ve alın yazısını inkar edip iman sütunlarından birini yıkan Müslümanın durumu da işte budur...
“De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez...” (Tevbe 51)
Tesbih koleksiyonu yapan adam, tesbihini çevirip Allah’ı ﷻ zikretmiyor!
Kebapçıda İskender söyleyip, bitmesin diye yememek gibi!
“Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” buyuruyor kardeşim; gel yaratıcını zikret! (Ahzap 42)
Korkma, tesbihin erimez...
Allah ﷻ benim ibadetime karışsın ama iş hayatıma karışmasın diyor cahil Müslüman!
İslam, açık büfe kahvaltı değil kardeşim!
Sadece sevdiğin şeyleri alamazsın…
“Cihad, hoşunuza gitmediği halde üzerinize farz kılındı. Bazen bir şey hoşunuza gitmez, halbuki o şey sizin için bir hayırdır.
Ve bazen da bir şeyi seversiniz, halbuki o şey sizin için bir şerdir. Allah bilir, sizler bilmezsiniz.” (Bakara 216)
Bir dünya hayal edin;
Herkes zengin, fakir yok!
Herkes sağlıklı, hasta yok!
Herkes güzel, çirkin yok!
Böyle bir dünyada, zenginliğin, sağlığın ve güzelliğin kıymeti nasıl bilinecek?
İnsanlar ne ile sınav edilecek ve kim cenneti arzu edecek?
“Sonra o gün, nimetlerden elbette hesaba çekileceksiniz.”
(Tekâsür 8)
Siz, puta tapanların zevk almadığını mı düşünüyorsunuz?
Hristiyanlar “üç tanrı var(!)” derken ve onlara yaklaşmak için ayinler yaparken huzur bulmuyorlar mı?
İneğe tapanlar ve güneşe tapanlar manevi açlıklarını gidermiyorlar mı?
Allah ? insanı kul olması için yaratmıştır ve içine Yaratıcısına kulluk etmek denilen bir açlık mekanizması yerleştirmiştir.
Kime ve neye taparsa tapsın, bu açlığı bir nebze de olsa tatmin bulur!
Mesele ise, içimize bu açlık duygusunu yerleştirene, yerleri ve gökleri yaratan doğru ilaha, yani Allah’a tapmaktır…
“O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır…”
(Haşr 24)
Dükkanına bir işçi alsan, üç tane emir versen ve isteklerini yapmasa, hemen dükkandan kovarsın değil mi?
Her gün Allah’ın ? onlarca emrini yerine getirmeyerek asi oluyorsun ama O seni dünya denilen bu dükkandan kovmuyor be işçi kardeşim!
Şu merhamete boyun eğmen lazım gelmez mi?
“Ben, hayatımda hiç musibet görmek istemiyorum” diyen kimse,
“Ben bu dünyada hep güneşi görmek istiyorum; yağmuru, şimşeği ve geceyi görmek istemiyorum” diyen adam gibidir!
“…Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler(musibetler) ile sınadık.” (A’raf 168)
Trafikte seyrederken, her küfrettiğinde bir melek sana bir Osmanlı tokadı vursa kulakla yanak karışık, bir daha küfreder misin samimi söyle?
Burada cezanın peşinen gelmeyişi seni aldatmasın!
“(Resûlüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” hükmü, bir tokattan çok daha dehşetli olan bir zamanı haber veriyor! (İbrahim 42)
Kliman bozuluyor; teknik servisi arıyorsun, ücret veriyorsun.
Çamaşır makinan bozuluyor; arıyorsun, ücret veriyorsun.
Kombin bozuluyor; arıyorsun, ücret veriyorsun.
Ama kalbin bozuluyor; hiçbir ücret vermeyeceğin din adamlarını aramıyorsun!
Senin gözünde değerli olabilmeleri için, illâ ücret mi almaları lazım?!
“Sizden hiçbir ücret istemeyenlere tâbi olun. Onlar, hidayete erdirilmişlerdir.” (Yasin 21)
Bir derviş ile bir avam arasındaki kalite farkı, Alex de Souza ile Selçuk Şahin arasındaki teknik kalite farkı gibidir…
Edepsize cevap vermemek, edeptendir.
Yolda bir deli sana tükürse, neden tükürdün demezsin değil mi?
Elektrik faturasını biraz geciktirince, kırmızı bir ödeme kağıdı geliyor.
Hemen idareye koşuyorsun, “aman elektriğimi kesmesinler” diyerek…
Oysa Yaratıcın, her gün beş kez seni huzuruna çağırıyor; gözlerindeki, ayaklarındaki ve aklındaki elektriğin faturasını ödemen için, ama sen yoksun!
“Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma 9)
Bir adamın Müslümanlığı ya ticarette ya yolculukta ya da halı sahada belli olur!
Nice badem bıyıklı, ilikli yakalı, beyaz çoraplı, yumuşak başlı adam gördüm; halı sahada maça başlayınca ağzından alevler fışkırtan ejderhaya dönüşüyor!
Abdestsiz ve ibadetsiz yaşayan insanlar, evinin kapısını açık bırakıp uyuyan insanlar gibidir.
Cinlerin tasallutuna davetiye çıkartırlar.
Çünkü günahla dolu bir yaşam, kapıyı pencereyi düşmana açmak demektir.
Başka bir deyişle bu insanlar, bir kale içinde düşmanla mücadele ederken, kalenin kapılarını içeriden açan askere benzerler.
Aynı cinler, namaz kılan ve Allah’ı ? zikredenlere zarar veremezler.
Çünkü onlar, bu ibadetleriyle kalenin duvarlarını yükselttikçe yükseltirler.
Şehvet lezzeti, yemek lezzeti gibidir.
Yemek yerken midenin alacağından fazlasını yersen, miden sıkıntıyla feryad eder.
Ağzının içinde oluşacak olan anlık bir haz için, saatlerce sürecek bir mide sıkıntısını çekmeye değmez be kardeşim!
Peki birkaç dakikalık zina hazzı için, kalbi ve ruhu yıllarca inletmeye değer mi?
Kıyametin küçük alametleri gibi, ölümün de küçük alametleri vardır.
Tıpkı kullandığın aracın benzin ışığının yanması gibi…
Işık yanınca, “Eyvah, benzin bitmiş! Yine elim cebime gidecek” diyorsun ya...
Saçına ak düşmesi de senin benzin ışığının yandığını gösteriyor.
Dikkat et; fatura ödeme vakti geliyor...
İslam ilimleri bir okyanus gibidir.
Sizin hocanızın ilmi ise, bu okyanusta bir damla gibidir.
Yirmi yıldır o damlayı anlatıyor, hala bitiremedi!
“...Size pek az ilim verilmiştir.” (İsrâ 85)
“Hocam dua et, şu işim olsun” diyorsun…
“Şu namazı kıl, şu zikri yap” diyorum;
“Sen mübarek adamsın, benim için yap” deyip gidiyorsun!
Hoca sana olta veriyor, sen hep balık istiyorsun!
Baban olsa evden kovar; evlatta bi yere kadar…
“İmama kızdım, namazı bıraktım hocam” dedi bana.
Lokantacıya kızdığın için yemek yemeyi bırakmazsın sen!
İyisi mi, lokantayı değiştir ve yemeye devam et...
Kız, “Evlenince kapanıcam” diyor!
Erkek, “Evlenince namaza başlayacam” diyor!
Bugün “Namaz kılmıyorum ama kalbim temiz!” terennümünü söyleyen ne kadar genç varsa, bu iki aklın toplamından üremiştir biliniz!
Oturduğun ev bugün temiz, ama yarın yine kirlenecek ve yine temizlemen gerekecek…
“Benim kalbim temiz!” demekle bitiyor mu bak?
“Bu namazlar ne zaman bitecek?” diyorsun ama “Bu faturalar ne zaman bitecek?” demiyorsun; boyna ödüyorsun!
Yeni nesil araçlarda, emniyet kemeri ikaz sesi var bilirsin…
Bazıları kemer tokası takıyor ve sesi kesiyor, ama kemer yok!
“Ben biliyorum” deyip nasihatimizi dinlemeyenler de bir tıkla ikaz sesimizi kısabiliyor kolayca...
Ani bir frende Süpermen gibi camdan dışarı uçacak, haberi yok ama!
Oysa “Din nasihattır...” (Buhari, Müslim)
Tek abdestle iki vakit kılmak için öğle namazını son dakikada kılan esnaf kardeşim;
Namazı son vaktinde kılmak, yemeğin sonuna yetişmek gibidir.
Hani yersin ama bişey anlamazsın...
Bir devlete ihanet edildiğinde, şayet güçlü bir devletse, bunun cezası idamdır.
Bir dine, mürted olmak suretiyle ihanet edildiğinde, o din bozulmamış bir din ise yine cezası idamdır.
Ne garip ki, devletine ihanet edildiğinde idam isteyen bazı reformistler, dine ihanet eden mürtedler için idama razı gelmiyor!
Demek ki sizin için devlet dinden üstün!?
ADA
Dünyada ufak bir ada olsun;
Çalışmak yok, hastalanmak yok, yaşlanmak yok, ölmek yok!..
Böyle bir adada yaşayabilmek için dünya parası geçerli olur mu? Bu adacık, o kadar değerli bir toprak parçası olur ki, insanlar orada yaşayabilmek için kan dökerler değil mi?
Gökleri üstümüzde direksiz tutan Allah ﷻ cehennemden en son çıkacak olan Müslümana bile, 10 dünya büyüklüğünde cennet vadediyor.
Sorum şu ki; vaadi mi beğenmedin, yoksa vaad edene mi inanmadın sen?
Bir adam gelse ve ‘sana bu adadan bir ev vericem’ dese, ama ‘önce seni güzelce bir dövücem’ dese, kabul etmez misin?
Böyle bir teklifi olan varsa ilk bana gelsin!
Ben Tekwandocuyum, gel beni döv! Ayağımı kaldırmam söz!
Hem hava atarsın, ‘bir hoca dövdüm, iki tane hocalığı vardı!’ diye...
Hata yapabilirsin, düşebilirsin; etten-kemiktensin, bu normal.
Dünyanın en iyi futbol takımları bile hata yapar ve maç kaybedebilir her zaman.
Ama şunu unutma ki, sezon sonunda şampiyon olanlar, her zaman en az hata yapanlardır...
Görmeyen göz, işitmeyen kulak, düşünmeyen akıl ne kadar anormalse; zikretmeyen dil de o kadar anormaldir!
Bu hayat denilen maça 2-0 galip başladık elhamdülillah:
1. Müslüman ülkede doğduk,
2. Ehli Sünnet dedelerin torunlarıyız...
Evleneceğin kızın temiz olmasını istiyorsan, sen de temiz kalmalısın! Namus, sadece kadın için geçerli olan bir kavram değil.
“...Temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır...” hükmü, dengeyi isteyenin dengeli yaşaması gerektiğini beyan ediyor… (Nur 26)
Bu dünyada askerler iki türlüdür:
Ayakta durup ne olacağını bekleyenler ve mevziye koşanlar…
Mevziye koşanlar akıllıdırlar!
Sence hangisi daha cahil?
1. Ağaca tapan?
2. Güneşe tapan?
3. İneğe tapan?
4. Kendi elleriyle yaptığı puta tapan?
Kaliteli bir Müslümanın sevgi sıralaması şöyle olmalı:
Allah ﷻ
Resûlullah ﷺ
Sahabe
Anne,
Anne,
Anne,
Baba,
Mürşid…
(Üstadım İhramcızâde, bayram namazından hemen sonra kendisini ziyarete gelen talebelerini, “Önce anne-babanızla bayramlaşın, sonra bize gelin!” diyerek evlerine yollardı...)
İlk emri “Oku!” olan, peşinden kaleme ve satırlarına yemin eden ve 70 küsur yerde “aklınızı kullanın”, “düşünün” ve “tefekkür edin” buyuran Kur’ân’a gerici diyebilmek için;
1. Okumamak,
2. Aklını hiç kullanmamak gerekir...
Elimi değil, kellemi taşın altına koymuşum ben…
Şu meydanda kılıç kuşanmaktan korkuyorsanız, bari kalkan tutun da sırtımı kollayın.
Ben sizin yerinize de dövüşürüm!
Şeriat 3K görüntüyse, Tarikat 4K görüntüdür!
Resim aynı resimdir ancak detaylara uymak kaliteni belirler...
“Ben Müslümanım” diyorsan, şu iki kelimeyi kullanmayı terk etmelisin;
“Bana göre”, “Bence”
Bir zengin, ilim öğrettiğin herkes için sana 100 lira verse ne yaparsın? Çok çok çalışırsın değil mi?
Parayı gözün görüyor ama sevabı görmüyorsun diye mi hafife alıyorsun İslam’ı tebliği?
Bu teklifi bize Resûlullah yaptı: “Kim, bir ilim öğretirse, kendisine, onunla amel eden kimsenin ecri kadar sevap vardır...” (İbni Mace)
Yoksa Allah’ın Peygamberine güvenmiyor musun sen? ﷺ
Doğum gününde oruç tuttun mu hiç?
Allah’ın Peygamberi, her Pazartesi günü, doğumuna şükür olsun diye oruç tutardı… ﷺ
Müslümanlar için en yüksek kazanç sezonu 3 aylarla başlar:
Recep, Şaban, Ramazan…
Çantacı Müslümanlar için kazanç sezonu ise;
Temmuz, Ağustos, Eylül’de başlar...
Allah’ın bir ismi de Zül celâli vel ikram’dır.
Dikkat et! Önce bela ve mihnet; sonra vel ikram gelir...
Sıkılmak, zekâ eksikliğini gösterir!
Bir Müslüman “sıkıldım” kelimesini kullanmaz.
Yapacak işi olmayanlar, boş adamlar sıkılır!
Bizim sıkılmaya vaktimiz yok…
Başımıza iki kolaylık gelirse, bunun peşinden muhakkak bir de zorluk gelir.
Bu sınav döngüsünün sebebi, Allah'ımızın ﷻ geçici olan dünyaya bağlanmamızı istememesindendir!
Kabul olmayan dua yoktur; Sabretmeyen Müslüman vardır!
“Acele etmediği müddetçe her birinizin duasına icâbet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: “Ben Rabbime dua ettim, duamı kabul etmedi.” (Buhârî, Daavât, 22)
Laptopumu değiştiricem, Telefonumun üst modeli çıkmış, Tabletimin yenisini almalıyım...
Teknolojinin uydurduğu, her şeyin en yenisine sahip olma yarışına bu kadar kaptırma!
Ne kadar hızlı bir futbolcu olsan da top kadar hızlı olamazsın!
Başarılı olmak istediğin konuyu iyi seç!
Hayat o kadar kısa ki, sadece bir iki şeyde iyi olabilirsin!
Zengine zenginliği, fakire fakirliği Allah ﷻ vermiştir!
Ramazan’da oruçlu olan bir zengin, cebinde parası olmasına rağmen erik yiyememenin ne olduğunu görünce, o an çocuğuna hiç erik alamayan fakiri hatırlar ve bu uyanış o zengini zekat vermeye teşvik eder.
SECDE
Herkes yükselmeyi ve ötelere gitmeyi ister…
Mahallenize bir devlet yetkilisi gelse ve “sizi ücretsiz olarak aya gönderelim” dese, istemez misiniz?
Şimdi NASA, Mars’ta bir koloni kuracakmış. Dünya çapındaki en zengin 100 kişi de orada yaşamak için adını yazdırmış…
Ülkemizden de 2-3 kişi bunların içinde.
2 yıl astronot eğitimi almak zorundalar, para da yetmiyor gidebilmek için yani...
Oysa en önemli yükselme teklifini bize Allah ﷻ yapmıştır.
“Kulun Rabbine en yakın olduğu hâl, secde halidir.” buyuran Efendimiz (aleyhisselatü vesselam), bu yükselişin yöntemini de talim etmiştir. (Müslim, Ebu Davud, Nesai)
Bu hadise binaen, “Namaz, mü’minin miracıdır” diyen ulemamız da son noktayı koymuştur…
Şu halde namazını kıl ve yükselmeye başla kardeşim!
Yolda hiç tanımadığın bir adam gelse ve “sana emrediyorum, şu yerleri temizle” dese ne dersin?
- “Sen kimsin ki bana emir veriyorsun?”
Nefsin sana her gün birçok emir veriyor ve bu da senin zoruna gitmiyor mu hiç?
“Namaz kılmayacaksın, emrediyorum!”
“İçki içeceksin, emrediyorum!”
“Sohbete gitmeyeceksin, emrediyorum!..”
Gerçekten, bir hayvan tarafından kontrol edilmek sana ağır gelmiyor mu?
Nerde senin erkekliğin?!
Aşk, sarmaşık gibidir! Kuşatır ve örter…
Sarmaşık; ağaçta güzel, duvarda güzeldir.
Ancak evin güneş alan pencerelerini örtmesi güzel değildir.
Akıl, aşkı kontrol altında tutamaz ve şeriat çizgilerinin dışına çıkarsa, pencereler örtüldü ve güneş kesildi demektir!
Güneş girmeyen eve doktor girer sözü de tam burası içindir!
Bu misaldeki pencere akıl; güneş ise ilimdir...
Arnavut muhacirleri evlad-ı fatihandır; akıncıdırlar…
Osmanlı’nın Balkanlar’daki savaşlarında en çok can kaybını bu akıncılar vermiştir.
Osmanlı’nın yıkılıp Komünizmin gelmesinden sonra da, tüm mal varlıklarını orada bırakıp İslam’ı rahat yaşayabilmek adına, ana yurtlarına, Türkiye’ye hicret etmişlerdir.
Hani soğuğa sormuşlar;
- Nerelisin hemşehrim?
- Herkes Erzurum bilir, ama aslen Sivas’lıyız gardaş!
Bir oyun müptelası kardeşimden gelen mesaj;
“Bilgisayar oyunları hakkında araştırma yapıyordum Youtube’de.
Bir baktım sağ tarafta oyunlarla alakalı olan bir başlık var ama takkeli sakallı bir hoca! Bu ne diyor dedim, tıkladım…
Bir baktım, üç saat olmuş ben sizin sohbetleri izliyorum. Oyun moyun kalmadı, dağıldım!
Kendime geldiğimde bir abdest aldım ve beş yıl sonra ilk kez yatsı namazını kıldım! Attığın tokat için teşekkürler hocam!”
Zikir çekerken koşturma, acele etme, hızlı davranma!
Asansörün düğmesine aceleyle ve çokça basman, kapıların hemen açılmasını sağlamaz!
Virdin başında, “...Kur’ân’ı tertîl üzere (tane tane) oku!” ayeti rehberin olsun.
PENGUEN
Biz Müslümanlar bu dünyada, karada yürüyen penguenler gibiyiz!
Büyük çoğunluk tarafından garip karşılanıyoruz.
Ait olmadığımız bir yerdeyiz.
Duruşumuz hiç estetik değil!
Yürüyüşümüz bir garip! Alay ediliyoruz…
“Namaz kılıyorlar, aç kalıyorlar, kadınları kendilerini örtüyor! Bunların ki nasıl bir hayat?” deniyor hakkımızda devamlı…
Ama biz Müslümanlar, öldüğümüz ve ahiret hayatına başladığımız zaman, sudaki penguenler gibi oluruz bu kez.
Ait olduğumuz yerdeyiz.
Ev sahibi gibiyiz, ustaca yüzüyoruz…
Kulaçlarımız estetik ve karizmatik!
O gün bize kınanmak yok! (İnşaallah)
“(Nuh) dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi, biz de sizinle alay edeceğiz.” (Hud 38)
Bu dünyada yaptığın her şeyin bir sonucu olacak!
Hiç kimse gölgesinden kaçamaz, unutma…
Allah’ın ﷻ tüm kullarına iki vaadi vardır;
Cennet ve cehennem! Mükâfat ve ceza!
Eğer Allah bu cezayı vadetmeseydi, yasaklarını çiğnemek adına bizi sınırlayan hiçbir mayın olmazdı!
Bir şirkette, milyonları döndüren bir muhasebeciyi korkutan hapis cezası olmazsa, türlü hilelere başvurup paranın bir kısmını zimmetine geçirebilir!
Ancak o, kuralları çiğnemediği ve hakka tecavüz etmediği zaman, mükâfat olarak maaşını ve insanların güvenini de kazanıyor...
Müslüman! Bu nefstir!
Ve sana, bir Yahudi’nin sana olan düşmanlığından daha fazla düşmandır!
Bir Yahudi seni parçalayıp öldürmek ister sadece;
Nefsin ise, imansız olarak cehenneme atmak!
“En büyük düşmanın, iki yanın arasındaki nefsindir.”
(Keşfu’l-hafa, 2/143)
Kalbe kabz, yani darlık halinin gelmesinin bir sebebi, masiva yani Allah’tan ﷻ başka şeyler ile doldurulmasındandır…
Bu hal, bir mide bulantısı gibidir!
Mesela, Ramazan bayramında evlere yaptığımız her ziyarette bir şeyler yeriz ve midemiz ilk günden bu karmaşaya dayanamayıp bulanmaya başlar ki, bunun sonu da genellikle istifra etmek olur.
Olmazsa da, bu mide kabzından kurtulmak için hemen parmağını ağzına götürür ve zorla istifra edersin!
Tıpkı bunun gibi, kalbe Allah’ın dışındaki eşyayı doldurmaya başladığımızda, bir iç sıkılması ve bunalım hali kendisini gösterir.
Kalbini bu darlıktan kurtarmak ve rahatlamak içinse, hemen dilini kalbine götür ve Allah’ı zikret ki, içeride O’ndan başka ne varsa dışarı çıksın!
İki günlük kesintiden sonra oğlumun, “sular gelmiş baba” diye seslenmesi, “Hac kurası çıkmış hocam; gidiyorsun…” haberi gibi gözlerimi parlattı doğrusu.
“Suyunuz çekiliverse; söyleyin bakalım, size kim bir akarsu getirebilir?” tehdidini daha yakinen anladım sular gidince… (Mülk 30)
RAMAZAN
İnsan, bu dünyaya ahiret hayatını kazanmak için gönderilmiştir.
Bir Müslüman için Ramazan ayı, ahiret ticaretinde yüksek kâr elde etmesi için en uygun olan zaman dilimidir. Çünkü Ramazan-ı Şerifte, salih amellere verilen sevaplar bire bindir.
Sair zamanda Kur’an’ı Kerim okunduğunda, kişiye her bir harfi için on sevap vardır.
Ramazan-ı Şerifte ise, Kur’an’ın her bir harfine on değil, bin sevap verilir.
Ramazan ayının Cuma gecelerinde bu sevap daha arttırılır...
Günlerin efendisi olan Kadir gecesinde ise, her bir Kur’an harfine otuz bin sevap yazılır.
Şimdi size desem ki, Kur’an’dan okuduğunuz her sayfa için, sabah yastığınızın altında 1000 TL bulacaksınız; bütün gece Kur’an okursunuz değil mi?
Halbuki dünya parası olan TL, toprağa kadar fayda verir.
Ahiret parası olan sevab ise, sonsuz olan yaşamını bina eder...
Paranızı istemiyorum,
Malınızı istemiyorum,
Oyunuzu istemiyorum,
Övgünüzü ve hürmetinizi istemiyorum,
Hediyenizi bile kabul etmiyorum çok zaman…
Sizden sadece şunu bekliyorum:
Peygamberimin ﷺ kırk tane sözünü ezberleyin ve söyleyin!
İşte o zaman, etrafınızdaki zombilerin insana dönüştüğünü göreceksiniz...
“Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.” (Duhâ 11)
32 megabaytlık hafıza kartına sahip eski bir telefon kullanan hanımıma, 16 gigabayt hafızalı yeni bir akıllı telefon aldığımda bana şöyle dedi;
“16 gigabayt yeter mi acaba?”
İnsan hafızasının balık hafızasından sadece bir tık üstte olduğuna inanıyorum artık!
Kâbe'de tavaf yaparken yorgun düşüp “bu kadar yeter” dediğimde, yanımda değneklerle tavaf yapan tek bacaklı ihtiyarı görünce çok utanmıştım…
Düşün ki Resulullah ﷺ İstanbul sokaklarında yürüyor…
Sen de onu gördün ve O güzel insanı evine yemeğe davet etmek istiyorsun.
Sorum şu ki, burada kaç kişinin evi bu daveti yapmak için müsaittir?
Duvarlarda resimler var, Peygamber girmez!
Kız kardeşin kot pantolon ve tişört giyiyor, olmaz!
Koltuklardan namaz kılacak yer kalmamış; o böyle evi sevmez!
Hanımın, Amerikan filmlerinden daha iğrenç olan yerli dizileri izlerken görünmesini istemezsin; o da olmaz!
E bu nasıl ümmet, daha Peygamberini evine davet edemiyor?
“Namaz kılmıyorum ama kalbim hiç kirlenmiyor” dedi!
“Dişlerimi fırçalamıyorum ama hiç çürümüyor” diyen çocuklar gibi şendi...
İnsanların dikkatini çekmek adına gösteriş için spor yapanı anlıyorum da, tartıya çıktığında kilosu daha az gelsin diye göbeğini çekene bir teşhis koyamadım henüz!
İki şeyi söylerken dudaklarımız hareket etmez;
“Allah” ve “La ilahe illallah”
Bir dervişe ihlası öğretecek, gösterişten ve yapmacıklıktan kurtaracak olan iki zikir, işte bunlardır…
Bu dünyada zevkler çok kısa sürer, acılarsa uzun…
Akıllı davranıp, o üçüncü tabak pilavı yemeyecektin işte!
Şimdi midenin feryadıyla bütün gece sağa-sola döneceksin…
Ateş İbrahim’i yakamadı!
Bıçak İsmail’i kesemedi!
Balık Yunus’u yiyemedi!
Deniz Musa’yı boğamadı!
Yahudi İsa'yı asamadı!
Zehir Muhammed’i öldüremedi!.. ﷺ
Bu Peygamberlerin bu belalardan kurtulmalarının ortak sebebi, Allah’ı ﷻ çokça zikretmeleridir!
Peki ya sen Müslüman?
Bu salihlerden daha mı üstünsün ki, Allah’ı zikretmiyorsun?!
(Allah’ın Peygamberlerine selam olsun)
Yaptığın ibadetlerin sevabını, vefat etmiş olan sevdiklerine de hediye etmeyi diline alıştır.
Korkma, senden eksilmez!
Allah ﷻ kopyala-yapıştır yapar, kes-yapıştır yapmaz!
“Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir nasibi olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.” (Nisa 85)
Kur’an oku, Tefsir oku, Hadis oku, Fıkıh oku, Siyer oku…
Okuman gereken çok şey var ama sen her akşam Call of Duty oynuyorsun!
Hiç oynama demiyorum ama zamanının kontrolünü tamamen nefsinin eline bırakmasan nasıl olur?
Bu dünyada ne istediğinin bir önemi yok...
Nasılsa ele geçirince başka bir şey isteyeceksin!
“Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak ALLAH’I ANMAKLA huzur bulur.” (Ra’d 28)
Avam: “Neden Allah Allah deyip duruyorsun?”
Derviş: “Allah Allah! Hiç farkında değilim.”
“Allah, Allah diyen bir insan üzerine kıyamet kopmayacaktır.”
(Müslim, İman / Ahmed, Müsned)
İLK ZOMBİ
“Ellerin kurusun ya Muhammed!” diye beddua ederken, yerden aldığı bir avuç toprağı da Efendimizin yüzüne attı öz amcası Ebu Leheb…
Allah da ﷻ onun önce ellerini, sonra kulaklarını ve burnunu kuruttu ve nasipsiz amca son anlarında, daha ölmeden bir zombiye dönüşmüştü!
Denilebilir ki, yeryüzündeki ilk zombi Ebu Leheb’tir!
Haftada bir kez sabah namazına kalkıyor ve gururla sağındaki meleğe dönüp şöyle diyor: “Yaz bunu, kaçırma!”
Bu nasıl Müslüman yaa?!
Pastaneye gittin ve bir puding istedin.
Başlangıçta çok lezzetliydi ama kasenin ortalarına gelince içinde hareket eden küçük bir şey gördün.
Aaa, o da ne? Kurtlanmış bu!
Hemen o çok lezzet aldığın pudingden miden bulandı ve tükürebildiğin kadar tükürdün.
Kusabilseydin kusardın da...
Gittiğin o reformistlerin yolunun çekici ambalajına sakın aldanma!
Üstündeki hindistan cevizine ve fıstık ezmesine kanıp da sorgulamadan kaşık kaşık bilgi yutma!
“Allah yolu(!)” dediğin o yolun, İslam’a uymayan ne kadar görüşü varsa, o kurtçuklar gibi mideni bulandırmalı ve kusmuklar gibi dışarı çıkarılmalı unutma!
OY KULLAN!
Müslüman, oy vermekle, İslam’ın şu 3 kaidesini hayata geçirmiş olur:
1. Adalet: “Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır...” (Mâide 8)
2. İşi ehline verme: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor...” (Nisâ 58)
3. İstişâre ile iş yapma: “...Onların işleri de kendi aralarında bir istişâre(danışma) iledir...” (Şûrâ 38)
Unutma kardeşim! Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir...
Genç: “Aşığım ben hocam, onu görmeden edemiyorum. Nasıl haram dersin?” (Sanki ben dedim!)
Hoca: Aşkın ismini kirletme kardeşim; o aşk değil!
Libidoların artmış, şehvetlenmişsin...
“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu PEYGAMBERLER, SIDDÎKLER, ŞEHİDLER ve SALİH KİŞİLER’le beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” buyurdu Allah Teala. (Nisa 69)
a) Peygamber olma ihtimalim yok; son Peygamber صلى الله عليه وسلم geldi zira,
b) Sıddıkiyyet makamına varmam çok zor; Tasavvufta zirveye çıkmak gerek,
c) Şu durumda benim için en ideal hedef, üçüncü basamak, yani Allah جل جلاله yolunda şehid olmaktır.
Rabbim bana ve size bu makamı nasib etsin...
İki türlü cami imamı vardır:
1. Maaşını alıp etliye sütlüye karışmayan,
2. Her bulduğu fırsatta, gençlere İslam’ı öğretmeye çalışan.