Bizi mimiksiz, ruhsuz ve duygusuz, robokop hocalarla karıştırmayın!

Biz maaşla çalışmıyoruz…

İlim, kapının önündeki araba demektir.

Onu kullanmadıkça ve sahibini bir yerlere taşımadıkça, araba hiçbir işe yaramaz.

Sohbet meclisine geldiğinde, varlık duygunu kapının dışında bırakmalısın!

Zira yıkanmak için banyoya girdiğinde, önce elbiselerini çıkarırsın...

Zayıf adamlarla yola çıkmayın!

Küçük bir zorlukta ya yolu satar ya da sizi...

Yükselmeye başlayınca, şunu ekran yazısı yap telefonuna!

“Hiçbir kariyer, cehenneme girmeye değmez.”

İnsanlar, sorun çözen insanları çok severler.

Hele ki bu insanlar ücretsiz çalışıyorlarsa, bunlara duyulan muhabbet, aşka dönüşür.

Tarih boyunca Peygamberlerin, alimlerin ve mürşidlerin çokça sevilmesinin sebebi de budur...

İslam’ı doğru anlatıyorsan, iftira edenlerin çok olacaktır!

Yağmur duası ettiğinde, çamura alışmalısın…

Haşlanmış yumurtayı beş saniye elinde tutamayan adam;

“Cehenneme girip çıkarız, ne olacak!” diyor!

Günahların zayıflattığı akıl, işte bu akıldır.

Sevdiğin adamı yetiştiren adamı da sevmeli değil misin?

Şiirler hep yağmuru anlatır ama asıl kahraman, yağmuru getiren buluttur.

Facebook’un zekâtı İslam’a davettir.

Bu daveti yapmayanlar, boşa harcadıkları zamandan mesuldürler.

Düzeltemediğin birçok kötü huyun olabilir; bana yansıtma!

Kişi, insan olamasa da insan taklidi yapabilmeli!

Güneşin seçme şansı yok, her gün doğmak zorunda…

“Yarın doğmayacağım arkadaş, yoruldum, yeter yaa!” diyemez.

Fakat insanın iradesi ve seçme şansı var.

“Yarın sabah yeniden doğacağım, ama bu kez Allah’ın dinini yükseltmek için doğacağım” diyebilir...

Bir ağır ceza hâkimi de kanunları çiğnemekten korkar, sokaktaki simitçi de…

Ancak hâkim, suç ve ceza konusunda detaylara hâkim olduğu için, simitçiye nazaran korkuda yakîne ermiştir...

İşte bir alimin, bir avam yanındaki durumu da bunun gibidir!

Gece gece, hiç tanımadığı bir erkeğe usulca sokulan(!) bir kadın, bize ahlak öğretemez…

Bunların kızları baleye gider, oğulları piyanoya…

Bunlardan Fatih çıkmaz!

İlgi alanlarını seçerken çok titiz davranmalısın!

Zira gözler ve sözler ne ile meşgulse, kalp onu sever...

Şu kısa dünya hayatında önünde iki seçenek var:

Ya ot gibi gelir, saman gibi gidersin; ya da özel bir şeyler yapar, dini öğretir, iz bırakırsın...

Adama soruyorum, “Kardeşim niye flört yapıyorsun?”

“Biz ciddiyiz hocam” diyor!

Ciddi ciddi cehenneme gidiyorsunuz yani?..

Evde dizi izlerken ilim öğrenemezsin!

Eğitimsiz bir aklın teorik bilgilerine güvenemezsin!

Nevruz’da ateşin üstünden atlayan çekirge!

Ateşin içine atlıyorsun, haberin yok…

“Kalbin gözü kördür” sözü kısmen doğrudur.

Kör bir adamı nereye çağırırsanız oraya gelir; sese inanır...

İlimle tanışmayan ve İslam’ı öğrenmeyenler, körler mesabesindedirler!

Ya siz çağıracaksınız ya da şeytanlar…

Cam fanustaki bir balığa nasıl bakıyorsak, melekler de bize öyle bakıyor.

Balığın dünyası çok küçük ama akvaryumu çok büyük bir alem gibi görüyor.

Biz insanoğlunun dünyası da meleklerin dolaştığı alemlerin yanında bu kadar küçük işte…

Şimdi zenginlerin yeni eğlencesi karınca kolonisi satın almak oldu!

Cam fanus içindeki karıncalara tanrıcılık oynuyorlar.

Hiçbir bâtıl din, tâbisini günde beş defa huzuruna çağırmaya cesaret edemez!

Uyumasaydık ne olurdu?

Daha çok çalışırdık. Daha fazla görevimiz olurdu…

Uyku için gerekli olan iki şeyden uzak kalırdık aynı zamanda:

Karanlık ve sessizlik…

Hep bir koşuşturma ve telaş içinde olurduk; dinlenmeye ve kendimizi dinlemeye hiç fırsat bulamazdık...

Tebliğimizi yaparken nefsimizi karıştırmayacağız.

Tesiri olmaz sözlerimizin…

Bize ait olmayan dini anlatırken, egomuzu aradan çekeceğiz…

İslam’ın yükselmesi için konuşacağız; nefsimizin yükselmesi için değil!

Bu otobüs Allah’a gidiyor…

Bunun bir parçası ol da, hangisi olursan ol!

Direksiyon olamıyorsan, yedek lastik ol.

Motor değilsen, ayna ol.

Silecek değilsen, cam ol.

Yeter ki içinde ol...

Namaz yok, sohbet yok, zikir yok…

Bu ne özgüven?

Aşere-i mübeşşere misin 10 artı 1 misin sen?

Bu sene kurbanınla beraber bir kötü ahlakını da kes lütfen!

Bir Müslümanı ölümle korkutmak, bir güvercini yükseklikle korkutmak gibi komik…

Hep telaşlısın…

Bi yerlere koşuyorsun ve bi şeylere yetişmeye çalışıyorsun.

Ne zaman biraz durup ruhunu dinleyeceksin?

“Müslümanım ama şeriatı istemiyorum” demek,

“Fenerliyim ama şampiyon olmayı istemiyorum” demek gibi akıl dışı!

Ahiretin para birimi sevaptır. Rusya’ya giderken Ruble biriktiren adamın, kabre doğru giderken sevap biriktirmemesi; geçici olan parayı kalıcı olan paraya tercih ettiği anlamına geliyor!

Sen bir çekirdek gibisin kardeşim…

Topraktan ayrılmamalısın ki bu sohbettir.

Suyu istemelisin ki bu feyizdir. 

Güneşle konuşmalısın ki bu mürşiddir.

Toprağın, suyun ve güneşin olmazsa ne filizlenirsin, ne bir meyve verirsin!

Bir futbolcu için futbol topu neyse, bir Müslüman için de namaz odur!

Bugün dostunu selamdan unutma ki, kalbi sana soğumasın!

Zira çay bile unutulduğunda soğur...

Osmanlı’nın yıkılışıyla, milletimizin bin yıllık hafızası alındı!

Bugün bu insanlara İslam’ı anlatmak, çölde limonata satmak gibi…

Geçmişi hatırladıkça, daha fazlasını talep ediyorlar.

Tedbir almamak, Allah’ı imtihan etmek demektir!

Yangın tüpünü köşeye koy, sonra Allah’a tevekkül et sen...

Şeytan, ağır siklettir.

İki tane Karate filmi izledin, iki sohbete gittin diye dayılanma!

Bilgisayar oyunu oynamıyoruz, adam gerçek!

“Benim cemaate ihtiyacım yok” diyen adam, tek başına futbol oynayan kimse gibidir.

Vur duvara gelsin!

“Namaza başladım hocam, şeytana vuruyorum kırbacı” dedi bitirim!

Hayır, hayır!

Sen böyle yapma; şeytana meydan okuma!

Akıllı bir çantacı, Muhammed Ali’yle boks maçına çıkmaz...

Dünya, çırpındıkça içine çeken bir bataklık gibi…

Sohbet sahilinde mangal keyfi varken, bataklıkta çamur içmek neden?

Bedenimizin yaşayabilmesi için gıdaya ihtiyacı olduğu gibi, ruhumuzun da simit pogaçaya ve kaymaçinaya ihtiyacı vardır.

Aklına süt ve yumurtalar gelmesin hemen; sohbet diyorum...

Bizden ilim öğrenmek, PES oynamak kadar kolay ve zevklidir.

Bugünkü dervişler, “devlete kapağı atayım da kurtulayım” diyen memurlar gibi…

Çalışmıyorlar!

Derviş kardeşim;

Nasıl ki şeyhinin yediği yemekle karnın doymuyorsa, onun çektiği zikirle de kalbin doymaz!

Arkadaşın lokantaya giderken, “benim yerime de bir İskender ye!” demiyorsun değil mi?

Şu halde çalış ve ye…

Mürşid, telefonun şarj aleti gibidir.

Elektrik üretmez, iletir...

Şimdiki dervişler hep Napolyon'un tarikatından;

Para, para, para!

İnternetten sohbet seyretmek, TV’den maç izlemek gibidir.

Asla stattaki havayı alamazsın!

İbadetlerimizden lezzet alamamak, ruhumuzun hastalandığının işaretidir.

Bu ciddi bir hastalıktır!

Nasıl ki bedenimiz hastalandığında, yatağa düştüğümüzde, bedenin gıdası olan yiyeceklerden hiçbir lezzet alamıyorsak, ruhumuz hastalandığında da, onun gıdası olan ibadetleri yaparken lezzet alamayız…

Bunun daha kötü olan bir boyutu ise, yaptığımız ibadetlerin artık bize sıkıntı vermesi halini yaşamaktır!

Hayat, başına gelen musibetler karşısındaki tavrındır…

İnsanlar üç sınıftır:

Dünya, Ahiret ve Denge...

Bir yerde demir varsa, orada pas kaçınılmazdır.

Bir yerde insan varsa, orada hastalık, yaşlılık, unutma ve hatalar da olacaktır…

İnsan bedeninde en çok sinir olan iki azamız vardır:

Beyin ve Tenasül uzvu…

Bu iki uzvumuz, iki zıt kutuptur.

Hangisini çok kullanırsak, diğeri zayıflar.

Sağlıklı ve imanlı bir yaşam için, tüm esnaf kardeşlerime 4 beyazdan uzak durmalarını şiddetle tavsiye ediyorum;

Şeker, Un, Tuz, Rus...

Sen, Rabbine; “Her gün senin adını zikredeceğim Allah’ım” diye söz verdin; gevşeme derviş!

Benim geldiğim yerde sözünü tutmayan adama iyi şeyler söylemezler...

Tavuk bile insana hizmet ediyor…

Bir kadın, hayatında ortalama iki ya da üç çocuk doğurur.

Tavuklarsa her gün bize yumurta doğuruyor…

Bu yüksek miktardaki acıya her gün insan için katlanıyor ve vazifesini yapıyor.

Vazifesini yapmayansa, bir tek insan görünüyor…

Yıllar önce ödemediğin çöp vergisi, önünde sonunda karşına çıkar!

Devlet unutmaz!

Peki, gençliğin boyunca ödemediğin namaz, oruç ve zekât borçları karşına çıkmaz mı?

Sence Allah unutur mu?! ﷻ

“Namazlarımdan lezzet alamıyorum, bu yüzden bırakmayı düşünüyorum” diye yazmış kardeşim!

Ağzının içinde yara çıktı diye, yemek yemeyi bırakmazsın ki…

İnsan midesi yemek istediği gibi, tenâsül uzvu da şehvet ister!

Şu hâlde, midene indirdiğinin helal olmasına dikkat ettiğin gibi, tenâsül uzvunun da helâlinle olmasına dikkat etmelisin!

Sessizliği sevmeyen bir kalp, ölüme hazır değildir!

“Bu konuda yanlışsın hocam!” dedi ilimsizce…

Kardeşim, bizde yanlış olmaz!

Olmuşsa da yanlışlıkla olmuştur...

Doğdun, büyüdün, evlendin, çocuğun oldu ve yaşlanıyorsun...

Senin için hayat bu mudur yani?

Tüm işi, ağını kurup sineklerin yolunu gözlemek olan bir örümcekten ne farkın var?

Ya da tek derdi, yaz mevsiminde kış için gıda depolamak olan bir karıncadan farkın nedir söyler misin?

Musa aleyhisselam, yardıma ihtiyacı olan iki kızın koyunlarını suladı ve bir iyilik yaptı.

Bu iyiliğin hemen peşinden bir gölgeye çekildi ve açlığını gidermesi için Allah’a yalvardı:

“Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım.” (Kasas 24)

Bir Peygamber, karın açlığı gibi basit bir meseleyi bile Allah’ın gidermesini istiyor ve derdini Rabbine açıyor.

Peki ya sen, kimden ne istiyorsun, hiç düşündün mü?

Banyoda, ateşin ısıttığı suya bile dayanamayan adam, methettiği günahıyla ateşin kendisine meydan okuyabiliyor!

Bir akıl, ne yaparak bu kadar zayıf düşebiliyor?

Birkaç düşman kazanmadan Allah’ın ﷻ dostu olamazsın!

Mekke’deki herkes Resûlullah’ı severdi.

Ama davayı anlatmaya başlayınca, düşmanları dostlarından çok oldu.

Düşmanının çok olması, Efendimizin yanlış yolda olduğu anlamına mı geliyor şimdi?!

“...(Onlar) hiç bir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir...” (Mâide 54)

Zekâ seviyenin ve hedeflerinin bir hayvanla eşit olması seni rahatsız etmiyor mu Müslüman?

Sen yaratılmışların en şereflisi olan insansın!

Bir karınca gibi sadece kendini ve yuvanı düşünemezsin. Bütün insanlığı düşünmek zorundasın!

Bu senin yeryüzündeki halifelik vazifendir; vazifeni yap ve ateşe koşan insanların gözlerindeki bağı çöz!

Onlara İslam’ı anlat ve her kurtardığın insanla beraber yeni bir dünya kurtar!

İşte kahramanlık bu…

Boşuna Süpermen’e özenme! O hikâye, bu ise gerçek...

“Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık…” (Sâd 26)

Eğer hocan zayıfsa, sana balık verir…

Üç gün verir, beş gün verir, yedinci günde balığı biter!

Fakat hocan kaliteliyse, eline bir olta verir ve sana nasıl balık tutulacağını öğretir...

“Ehliyet almak istiyorum ama sınav olmak istemiyorum!” cümlesi ne kadar boşsa;

“Cennete girmek istiyorum ama imtihan edilmek istemiyorum!” cümlesi de o kadar boştur...

“Ve elbette sizi imtihan ederiz...” (Bakara 155)

“Kurtulmak için cemaate ihtiyacım yok; ben yalnız takılırım” diyor mağrurca.

Hiç mi belgesel izlemedin be kardeşim!

Çita, en evvel sürüden uzak olan antilopa saldırır…

“Şeytan, koyunun kurdu gibi insanoğlunun kurdudur. Sürüden ayrılan ve uzaklaşan koyunu kurt nasıl kaparsa, şeytan da cemaatten uzaklaşan insanı öyle kapar. Onun için tenha yollardan uzak durun. Cemaatten, topluluktan ve mescidlerden ayrılmayın!” (Ahmed b. Hanbel - Müsned)

Kader inancını inkar eden kişi hakkında bir misal getireyim;

Büyük ve kompleks bir bina yapıyorsun. İnce işçiliğini de bitirdikten sonra, giriş katı daha güzel ve daha geniş görünsün diye, 6 tane olan beton sütundan birini yıkıyor ve sütun sayısını beşe indiriyorsun.

Sütunu yıktın ama diğer beş sütun ağırlığı taşıyamadı ve tüm bina da yıkıldı…

Bütün yaptığın doğrular, bir yanlışınla beraber yok olup gitti!

Kaderi ve alın yazısını inkar edip iman sütunlarından birini yıkan Müslümanın durumu da işte budur...

“De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez...” (Tevbe 51)

Tesbih koleksiyonu yapan adam, tesbihini çevirip Allah’ı  zikretmiyor!

Kebapçıda İskender söyleyip, bitmesin diye yememek gibi!

“Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” buyuruyor kardeşim; gel yaratıcını zikret! (Ahzap 42)

Korkma, tesbihin erimez...

Allah ﷻ benim ibadetime karışsın ama iş hayatıma karışmasın diyor cahil Müslüman!

İslam, açık büfe kahvaltı değil kardeşim!

Sadece sevdiğin şeyleri alamazsın…

“Cihad, hoşunuza gitmediği halde üzerinize farz kılındı. Bazen bir şey hoşunuza gitmez, halbuki o şey sizin için bir hayırdır. 
Ve bazen da bir şeyi seversiniz, halbuki o şey sizin için bir şerdir. Allah bilir, sizler bilmezsiniz.” (Bakara 216)

Bir dünya hayal edin;

Herkes zengin, fakir yok!

Herkes sağlıklı, hasta yok!

Herkes güzel, çirkin yok!

Böyle bir dünyada, zenginliğin, sağlığın ve güzelliğin kıymeti nasıl bilinecek?

İnsanlar ne ile sınav edilecek ve kim cenneti arzu edecek?

“Sonra o gün, nimetlerden elbette hesaba çekileceksiniz.”

(Tekâsür 8)

Siz, puta tapanların zevk almadığını mı düşünüyorsunuz?

Hristiyanlar “üç tanrı var(!)” derken ve onlara yaklaşmak için ayinler yaparken huzur bulmuyorlar mı?

İneğe tapanlar ve güneşe tapanlar manevi açlıklarını gidermiyorlar mı?

Allah ? insanı kul olması için yaratmıştır ve içine Yaratıcısına kulluk etmek denilen bir açlık mekanizması yerleştirmiştir.

Kime ve neye taparsa tapsın, bu açlığı bir nebze de olsa tatmin bulur!

Mesele ise, içimize bu açlık duygusunu yerleştirene, yerleri ve gökleri yaratan doğru ilaha, yani Allah’a tapmaktır…

“O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır…”

(Haşr 24)

Dükkanına bir işçi alsan, üç tane emir versen ve isteklerini yapmasa, hemen dükkandan kovarsın değil mi?

Her gün Allah’ın ? onlarca emrini yerine getirmeyerek asi oluyorsun ama O seni dünya denilen bu dükkandan kovmuyor be işçi kardeşim!

Şu merhamete boyun eğmen lazım gelmez mi?

“Ben, hayatımda hiç musibet görmek istemiyorum” diyen kimse,
“Ben bu dünyada hep güneşi görmek istiyorum; yağmuru, şimşeği ve geceyi görmek istemiyorum” diyen adam gibidir!

“…Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler(musibetler) ile sınadık.” (A’raf 168)

Trafikte seyrederken, her küfrettiğinde bir melek sana bir Osmanlı tokadı vursa kulakla yanak karışık, bir daha küfreder misin samimi söyle?

Burada cezanın peşinen gelmeyişi seni aldatmasın!

“(Resûlüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” hükmü, bir tokattan çok daha dehşetli olan bir zamanı haber veriyor! (İbrahim 42)

Kliman bozuluyor; teknik servisi arıyorsun, ücret veriyorsun.

Çamaşır makinan bozuluyor; arıyorsun, ücret veriyorsun.

Kombin bozuluyor; arıyorsun, ücret veriyorsun.

Ama kalbin bozuluyor; hiçbir ücret vermeyeceğin din adamlarını aramıyorsun!

Senin gözünde değerli olabilmeleri için, illâ ücret mi almaları lazım?!

“Sizden hiçbir ücret istemeyenlere tâbi olun. Onlar, hidayete erdirilmişlerdir.” (Yasin 21)

Bir derviş ile bir avam arasındaki kalite farkı, Alex de Souza ile Selçuk Şahin arasındaki teknik kalite farkı gibidir…

Edepsize cevap vermemek, edeptendir.

Yolda bir deli sana tükürse, neden tükürdün demezsin değil mi?

Elektrik faturasını biraz geciktirince, kırmızı bir ödeme kağıdı geliyor.

Hemen idareye koşuyorsun, “aman elektriğimi kesmesinler” diyerek…

Oysa Yaratıcın, her gün beş kez seni huzuruna çağırıyor; gözlerindeki, ayaklarındaki ve aklındaki elektriğin faturasını ödemen için, ama sen yoksun!

“Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma 9)

Bir adamın Müslümanlığı ya ticarette ya yolculukta ya da halı sahada belli olur!

Nice badem bıyıklı, ilikli yakalı, beyaz çoraplı, yumuşak başlı adam gördüm; halı sahada maça başlayınca ağzından alevler fışkırtan ejderhaya dönüşüyor!

Abdestsiz ve ibadetsiz yaşayan insanlar, evinin kapısını açık bırakıp uyuyan insanlar gibidir.

Cinlerin tasallutuna davetiye çıkartırlar.

Çünkü günahla dolu bir yaşam, kapıyı pencereyi düşmana açmak demektir.

Başka bir deyişle bu insanlar, bir kale içinde düşmanla mücadele ederken, kalenin kapılarını içeriden açan askere benzerler.

Aynı cinler, namaz kılan ve Allah’ı ? zikredenlere zarar veremezler.

Çünkü onlar, bu ibadetleriyle kalenin duvarlarını yükselttikçe yükseltirler.

Şehvet lezzeti, yemek lezzeti gibidir.

Yemek yerken midenin alacağından fazlasını yersen, miden sıkıntıyla feryad eder.

Ağzının içinde oluşacak olan anlık bir haz için, saatlerce sürecek bir mide sıkıntısını çekmeye değmez be kardeşim!

Peki birkaç dakikalık zina hazzı için, kalbi ve ruhu yıllarca inletmeye değer mi?

Kıyametin küçük alametleri gibi, ölümün de küçük alametleri vardır.

Tıpkı kullandığın aracın benzin ışığının yanması gibi…

Işık yanınca, “Eyvah, benzin bitmiş! Yine elim cebime gidecek” diyorsun ya...

Saçına ak düşmesi de senin benzin ışığının yandığını gösteriyor.

Dikkat et; fatura ödeme vakti geliyor...

İslam ilimleri bir okyanus gibidir.

Sizin hocanızın ilmi ise, bu okyanusta bir damla gibidir.

Yirmi yıldır o damlayı anlatıyor, hala bitiremedi!

“...Size pek az ilim verilmiştir.” (İsrâ 85)

“Hocam dua et, şu işim olsun” diyorsun…

“Şu namazı kıl, şu zikri yap” diyorum;

“Sen mübarek adamsın, benim için yap” deyip gidiyorsun!

Hoca sana olta veriyor, sen hep balık istiyorsun!

Baban olsa evden kovar; evlatta bi yere kadar…

“İmama kızdım, namazı bıraktım hocam” dedi bana.

Lokantacıya kızdığın için yemek yemeyi bırakmazsın sen!

İyisi mi, lokantayı değiştir ve yemeye devam et...

Kız, “Evlenince kapanıcam” diyor!

Erkek, “Evlenince namaza başlayacam” diyor!

Bugün “Namaz kılmıyorum ama kalbim temiz!” terennümünü söyleyen ne kadar genç varsa, bu iki aklın toplamından üremiştir biliniz!

Oturduğun ev bugün temiz, ama yarın yine kirlenecek ve yine temizlemen gerekecek…

“Benim kalbim temiz!” demekle bitiyor mu bak?

“Bu namazlar ne zaman bitecek?” diyorsun ama “Bu faturalar ne zaman bitecek?” demiyorsun; boyna ödüyorsun!

Yeni nesil araçlarda, emniyet kemeri ikaz sesi var bilirsin…

Bazıları kemer tokası takıyor ve sesi kesiyor, ama kemer yok!

“Ben biliyorum” deyip nasihatimizi dinlemeyenler de bir tıkla ikaz sesimizi kısabiliyor kolayca...

Ani bir frende Süpermen gibi camdan dışarı uçacak, haberi yok ama!

Oysa “Din nasihattır...” (Buhari, Müslim)

Tek abdestle iki vakit kılmak için öğle namazını son dakikada kılan esnaf kardeşim;

Namazı son vaktinde kılmak, yemeğin sonuna yetişmek gibidir.

Hani yersin ama bişey anlamazsın...

Bir devlete ihanet edildiğinde, şayet güçlü bir devletse, bunun cezası idamdır.

Bir dine, mürted olmak suretiyle ihanet edildiğinde, o din bozulmamış bir din ise yine cezası idamdır.

Ne garip ki, devletine ihanet edildiğinde idam isteyen bazı reformistler, dine ihanet eden mürtedler için idama razı gelmiyor!

Demek ki sizin için devlet dinden üstün!?

ADA

 

Dünyada ufak bir ada olsun;

Çalışmak yok, hastalanmak yok, yaşlanmak yok, ölmek yok!..

Böyle bir adada yaşayabilmek için dünya parası geçerli olur mu? Bu adacık, o kadar değerli bir toprak parçası olur ki, insanlar orada yaşayabilmek için kan dökerler değil mi?

 

Gökleri üstümüzde direksiz tutan Allah ﷻ cehennemden en son çıkacak olan Müslümana bile, 10 dünya büyüklüğünde cennet vadediyor.

Sorum şu ki; vaadi mi beğenmedin, yoksa vaad edene mi inanmadın sen?

Bir adam gelse ve ‘sana bu adadan bir ev vericem’ dese, ama ‘önce seni güzelce bir dövücem’ dese, kabul etmez misin?

Böyle bir teklifi olan varsa ilk bana gelsin!

Ben Tekwandocuyum, gel beni döv! Ayağımı kaldırmam söz!

Hem hava atarsın, ‘bir hoca dövdüm, iki tane hocalığı vardı!’ diye...

 

Hata yapabilirsin, düşebilirsin; etten-kemiktensin, bu normal.

Dünyanın en iyi futbol takımları bile hata yapar ve maç kaybedebilir her zaman.

Ama şunu unutma ki, sezon sonunda şampiyon olanlar, her zaman en az hata yapanlardır...

Görmeyen göz, işitmeyen kulak, düşünmeyen akıl ne kadar anormalse; zikretmeyen dil de o kadar anormaldir!

Bu hayat denilen maça 2-0 galip başladık elhamdülillah:

1. Müslüman ülkede doğduk,

2. Ehli Sünnet dedelerin torunlarıyız...

Evleneceğin kızın temiz olmasını istiyorsan, sen de temiz kalmalısın! Namus, sadece kadın için geçerli olan bir kavram değil.

“...Temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır...” hükmü, dengeyi isteyenin dengeli yaşaması gerektiğini beyan ediyor… (Nur 26)

Bu dünyada askerler iki türlüdür:

Ayakta durup ne olacağını bekleyenler ve mevziye koşanlar…

Mevziye koşanlar akıllıdırlar!

Sence hangisi daha cahil?

  1.  

1. Ağaca tapan?

2. Güneşe tapan?

3. İneğe tapan?

4. Kendi elleriyle yaptığı puta tapan?

Kaliteli bir Müslümanın sevgi sıralaması şöyle olmalı:

Allah ﷻ

Resûlullah ﷺ

Sahabe

Anne,

Anne,

Anne,

Baba,

Mürşid…

(Üstadım İhramcızâde, bayram namazından hemen sonra kendisini ziyarete gelen talebelerini, “Önce anne-babanızla bayramlaşın, sonra bize gelin!” diyerek evlerine yollardı...)

İlk emri “Oku!” olan, peşinden kaleme ve satırlarına yemin eden ve 70 küsur yerde “aklınızı kullanın”, “düşünün” ve “tefekkür edin” buyuran Kur’ân’a gerici diyebilmek için;

1. Okumamak,

2. Aklını hiç kullanmamak gerekir...

Elimi değil, kellemi taşın altına koymuşum ben…

Şu meydanda kılıç kuşanmaktan korkuyorsanız, bari kalkan tutun da sırtımı kollayın.

Ben sizin yerinize de dövüşürüm!

Şeriat 3K görüntüyse, Tarikat 4K görüntüdür!

Resim aynı resimdir ancak detaylara uymak kaliteni belirler...

“Ben Müslümanım” diyorsan, şu iki kelimeyi kullanmayı terk etmelisin;

“Bana göre”, “Bence”

Bir zengin, ilim öğrettiğin herkes için sana 100 lira verse ne yaparsın? Çok çok çalışırsın değil mi?

Parayı gözün görüyor ama sevabı görmüyorsun diye mi hafife alıyorsun İslam’ı tebliği?

Bu teklifi bize Resûlullah yaptı: “Kim, bir ilim öğretirse, kendisine, onunla amel eden kimsenin ecri kadar sevap vardır...” (İbni Mace)

Yoksa Allah’ın Peygamberine güvenmiyor musun sen? ﷺ

Doğum gününde oruç tuttun mu hiç?

Allah’ın Peygamberi, her Pazartesi günü, doğumuna şükür olsun diye oruç tutardı… ﷺ

Müslümanlar için en yüksek kazanç sezonu 3 aylarla başlar:

Recep, Şaban, Ramazan…

Çantacı Müslümanlar için kazanç sezonu ise;

Temmuz, Ağustos, Eylül’de başlar...

Allah’ın bir ismi de Zül celâli vel ikram’dır.

Dikkat et! Önce bela ve mihnet; sonra vel ikram gelir...

Sıkılmak, zekâ eksikliğini gösterir!

Bir Müslüman “sıkıldım” kelimesini kullanmaz.

Yapacak işi olmayanlar, boş adamlar sıkılır!

Bizim sıkılmaya vaktimiz yok…

Başımıza iki kolaylık gelirse, bunun peşinden muhakkak bir de zorluk gelir.

Bu sınav döngüsünün sebebi, Allah'ımızın ﷻ geçici olan dünyaya bağlanmamızı istememesindendir!

Kabul olmayan dua yoktur; Sabretmeyen Müslüman vardır!

“Acele etmediği müddetçe her birinizin duasına icâbet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: “Ben Rabbime dua ettim, duamı kabul etmedi.” (Buhârî, Daavât, 22)

Laptopumu değiştiricem, Telefonumun üst modeli çıkmış, Tabletimin yenisini almalıyım...

Teknolojinin uydurduğu, her şeyin en yenisine sahip olma yarışına bu kadar kaptırma!

Ne kadar hızlı bir futbolcu olsan da top kadar hızlı olamazsın!

Başarılı olmak istediğin konuyu iyi seç!

Hayat o kadar kısa ki, sadece bir iki şeyde iyi olabilirsin!

Zengine zenginliği, fakire fakirliği Allah ﷻ vermiştir!

Ramazan’da oruçlu olan bir zengin, cebinde parası olmasına rağmen erik yiyememenin ne olduğunu görünce, o an çocuğuna hiç erik alamayan fakiri hatırlar ve bu uyanış o zengini zekat vermeye teşvik eder.

SECDE

Herkes yükselmeyi ve ötelere gitmeyi ister…

Mahallenize bir devlet yetkilisi gelse ve “sizi ücretsiz olarak aya gönderelim” dese, istemez misiniz?

Şimdi NASA, Mars’ta bir koloni kuracakmış. Dünya çapındaki en zengin 100 kişi de orada yaşamak için adını yazdırmış…

Ülkemizden de 2-3 kişi bunların içinde.

2 yıl astronot eğitimi almak zorundalar, para da yetmiyor gidebilmek için yani...

Oysa en önemli yükselme teklifini bize Allah ﷻ yapmıştır.

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hâl, secde halidir.” buyuran Efendimiz (aleyhisselatü vesselam), bu yükselişin yöntemini de talim etmiştir. (Müslim, Ebu Davud, Nesai)

Bu hadise binaen, “Namaz, mü’minin miracıdır” diyen ulemamız da son noktayı koymuştur…

Şu halde namazını kıl ve yükselmeye başla kardeşim!

Yolda hiç tanımadığın bir adam gelse ve “sana emrediyorum, şu yerleri temizle” dese ne dersin?

- “Sen kimsin ki bana emir veriyorsun?”

Nefsin sana her gün birçok emir veriyor ve bu da senin zoruna gitmiyor mu hiç?

“Namaz kılmayacaksın, emrediyorum!”

“İçki içeceksin, emrediyorum!”

“Sohbete gitmeyeceksin, emrediyorum!..”

Gerçekten, bir hayvan tarafından kontrol edilmek sana ağır gelmiyor mu?

Nerde senin erkekliğin?!

Aşk, sarmaşık gibidir! Kuşatır ve örter…

Sarmaşık; ağaçta güzel, duvarda güzeldir.

Ancak evin güneş alan pencerelerini örtmesi güzel değildir.

Akıl, aşkı kontrol altında tutamaz ve şeriat çizgilerinin dışına çıkarsa, pencereler örtüldü ve güneş kesildi demektir!

Güneş girmeyen eve doktor girer sözü de tam burası içindir!

Bu misaldeki pencere akıl; güneş ise ilimdir...

Arnavut muhacirleri evlad-ı fatihandır; akıncıdırlar…

Osmanlı’nın Balkanlar’daki savaşlarında en çok can kaybını bu akıncılar vermiştir.

Osmanlı’nın yıkılıp Komünizmin gelmesinden sonra da, tüm mal varlıklarını orada bırakıp İslam’ı rahat yaşayabilmek adına, ana yurtlarına, Türkiye’ye hicret etmişlerdir.

Hani soğuğa sormuşlar;

- Nerelisin hemşehrim?

- Herkes Erzurum bilir, ama aslen Sivas’lıyız gardaş!

Bir oyun müptelası kardeşimden gelen mesaj;

“Bilgisayar oyunları hakkında araştırma yapıyordum Youtube’de.

Bir baktım sağ tarafta oyunlarla alakalı olan bir başlık var ama takkeli sakallı bir hoca! Bu ne diyor dedim, tıkladım…

Bir baktım, üç saat olmuş ben sizin sohbetleri izliyorum. Oyun moyun kalmadı, dağıldım!

Kendime geldiğimde bir abdest aldım ve beş yıl sonra ilk kez yatsı namazını kıldım! Attığın tokat için teşekkürler hocam!”

Zikir çekerken koşturma, acele etme, hızlı davranma!

Asansörün düğmesine aceleyle ve çokça basman, kapıların hemen açılmasını sağlamaz!

Virdin başında, “...Kur’ân’ı tertîl üzere (tane tane) oku!” ayeti rehberin olsun.

PENGUEN

 

Biz Müslümanlar bu dünyada, karada yürüyen penguenler gibiyiz!

Büyük çoğunluk tarafından garip karşılanıyoruz.

Ait olmadığımız bir  yerdeyiz.

Duruşumuz hiç estetik değil!

Yürüyüşümüz bir garip! Alay ediliyoruz…

“Namaz kılıyorlar, aç kalıyorlar, kadınları kendilerini örtüyor! Bunların ki nasıl bir hayat?” deniyor hakkımızda devamlı…

Ama biz Müslümanlar, öldüğümüz ve ahiret hayatına başladığımız zaman, sudaki penguenler gibi oluruz bu kez.

Ait olduğumuz yerdeyiz.

Ev sahibi gibiyiz, ustaca yüzüyoruz…

Kulaçlarımız estetik ve karizmatik!

O gün bize kınanmak yok! (İnşaallah)

“(Nuh) dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi, biz de sizinle alay edeceğiz.” (Hud 38)

Bu dünyada yaptığın her şeyin bir sonucu olacak!

Hiç kimse gölgesinden kaçamaz, unutma…

Allah’ın ﷻ tüm kullarına iki vaadi vardır;

Cennet ve cehennem! Mükâfat ve ceza!

Eğer Allah bu cezayı vadetmeseydi, yasaklarını çiğnemek adına bizi sınırlayan hiçbir mayın olmazdı!

Bir şirkette, milyonları döndüren bir muhasebeciyi korkutan hapis cezası olmazsa, türlü hilelere başvurup paranın bir kısmını zimmetine geçirebilir!

Ancak o, kuralları çiğnemediği ve hakka tecavüz etmediği zaman, mükâfat olarak maaşını ve insanların güvenini de kazanıyor...

Müslüman! Bu nefstir!

Ve sana, bir Yahudi’nin sana olan düşmanlığından daha fazla düşmandır!

Bir Yahudi seni parçalayıp öldürmek ister sadece;

Nefsin ise, imansız olarak cehenneme atmak!

“En büyük düşmanın, iki yanın arasındaki nefsindir.”

(Keşfu’l-hafa, 2/143)

Kalbe kabz, yani darlık halinin gelmesinin bir sebebi, masiva yani Allah’tan ﷻ başka şeyler ile doldurulmasındandır…

Bu hal, bir mide bulantısı gibidir!

Mesela, Ramazan bayramında evlere yaptığımız her ziyarette bir şeyler yeriz ve midemiz ilk günden bu karmaşaya dayanamayıp bulanmaya başlar ki, bunun sonu da genellikle istifra etmek olur.

Olmazsa da, bu mide kabzından kurtulmak için hemen parmağını ağzına götürür ve zorla istifra edersin!

Tıpkı bunun gibi, kalbe Allah’ın dışındaki eşyayı doldurmaya başladığımızda, bir iç sıkılması ve bunalım hali kendisini gösterir.

Kalbini bu darlıktan kurtarmak ve rahatlamak içinse, hemen dilini kalbine götür ve Allah’ı zikret ki, içeride O’ndan başka ne varsa dışarı çıksın!

İki günlük kesintiden sonra oğlumun, “sular gelmiş baba” diye seslenmesi, “Hac kurası çıkmış hocam; gidiyorsun…” haberi gibi gözlerimi parlattı doğrusu.

“Suyunuz çekiliverse; söyleyin bakalım, size kim bir akarsu getirebilir?” tehdidini daha yakinen anladım sular gidince… (Mülk 30)

RAMAZAN

 

İnsan, bu dünyaya ahiret hayatını kazanmak için gönderilmiştir.

Bir Müslüman için Ramazan ayı, ahiret ticaretinde yüksek kâr elde etmesi için en uygun olan zaman dilimidir. Çünkü Ramazan-ı Şerifte, salih amellere verilen sevaplar bire bindir.

Sair zamanda Kur’an’ı Kerim okunduğunda, kişiye her bir harfi için on sevap vardır.

Ramazan-ı Şerifte ise, Kur’an’ın her bir harfine on değil, bin sevap verilir.

Ramazan ayının Cuma gecelerinde bu sevap daha arttırılır...

Günlerin efendisi olan Kadir gecesinde ise, her bir Kur’an harfine otuz bin sevap yazılır.

Şimdi size desem ki, Kur’an’dan okuduğunuz her sayfa için, sabah yastığınızın altında 1000 TL bulacaksınız; bütün gece Kur’an okursunuz değil mi?

Halbuki dünya parası olan TL, toprağa kadar fayda verir.

Ahiret parası olan sevab ise, sonsuz olan yaşamını bina eder...

 

 

Paranızı istemiyorum,

Malınızı istemiyorum,

Oyunuzu istemiyorum,

Övgünüzü ve hürmetinizi istemiyorum,

Hediyenizi bile kabul etmiyorum çok zaman…

Sizden sadece şunu bekliyorum:

Peygamberimin ﷺ kırk tane sözünü ezberleyin ve söyleyin!

İşte o zaman, etrafınızdaki zombilerin insana dönüştüğünü göreceksiniz...

“Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.” (Duhâ 11)

32 megabaytlık hafıza kartına sahip eski bir telefon kullanan hanımıma, 16 gigabayt hafızalı yeni bir akıllı telefon aldığımda bana şöyle dedi;

“16 gigabayt yeter mi acaba?”

İnsan hafızasının balık hafızasından sadece bir tık üstte olduğuna inanıyorum artık!

Kâbe'de tavaf yaparken yorgun düşüp “bu kadar yeter” dediğimde, yanımda değneklerle tavaf yapan tek bacaklı ihtiyarı görünce çok utanmıştım…

Düşün ki Resulullah ﷺ İstanbul sokaklarında yürüyor…

Sen de onu gördün ve O güzel insanı evine yemeğe davet etmek istiyorsun.

Sorum şu ki, burada kaç kişinin evi bu daveti yapmak için müsaittir?

Duvarlarda resimler var, Peygamber girmez!

Kız kardeşin kot pantolon ve tişört giyiyor, olmaz!

Koltuklardan namaz kılacak yer kalmamış; o böyle evi sevmez!

Hanımın, Amerikan filmlerinden daha iğrenç olan yerli dizileri izlerken görünmesini istemezsin; o da olmaz!

E bu nasıl ümmet, daha Peygamberini evine davet edemiyor?

“Namaz kılmıyorum ama kalbim hiç kirlenmiyor” dedi!

“Dişlerimi fırçalamıyorum ama hiç çürümüyor” diyen çocuklar gibi şendi...

İnsanların dikkatini çekmek adına gösteriş için spor yapanı anlıyorum da, tartıya çıktığında kilosu daha az gelsin diye göbeğini çekene bir teşhis koyamadım henüz!

 

 

İki şeyi söylerken dudaklarımız hareket etmez;

“Allah” ve “La ilahe illallah”

Bir dervişe ihlası öğretecek, gösterişten ve yapmacıklıktan kurtaracak olan iki zikir, işte bunlardır…

Bu dünyada zevkler çok kısa sürer, acılarsa uzun…

Akıllı davranıp, o üçüncü tabak pilavı yemeyecektin işte!

Şimdi midenin feryadıyla bütün gece sağa-sola döneceksin…

Ateş İbrahim’i yakamadı!

Bıçak İsmail’i kesemedi!

Balık Yunus’u yiyemedi!

Deniz Musa’yı boğamadı!

Yahudi İsa'yı asamadı!

Zehir Muhammed’i öldüremedi!.. ﷺ

Bu Peygamberlerin bu belalardan kurtulmalarının ortak sebebi, Allah’ı ﷻ çokça zikretmeleridir!

Peki ya sen Müslüman?

Bu salihlerden daha mı üstünsün ki, Allah’ı zikretmiyorsun?!

(Allah’ın Peygamberlerine selam olsun)

Yaptığın ibadetlerin sevabını, vefat etmiş olan sevdiklerine de hediye etmeyi diline alıştır.

Korkma, senden eksilmez!

Allah ﷻ kopyala-yapıştır yapar, kes-yapıştır yapmaz!

“Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir nasibi olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.” (Nisa 85)

Kur’an oku, Tefsir oku, Hadis oku, Fıkıh oku, Siyer oku…

Okuman gereken çok şey var ama sen her akşam Call of Duty oynuyorsun!

Hiç oynama demiyorum ama zamanının kontrolünü tamamen nefsinin eline bırakmasan nasıl olur?

Bu dünyada ne istediğinin bir önemi yok...

Nasılsa ele geçirince başka bir şey isteyeceksin!

“Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak ALLAH’I ANMAKLA huzur bulur.” (Ra’d 28)

Avam: “Neden Allah Allah deyip duruyorsun?”

Derviş: “Allah Allah! Hiç farkında değilim.”

“Allah, Allah diyen bir insan üzerine kıyamet kopmayacaktır.”

(Müslim, İman / Ahmed, Müsned)

İLK ZOMBİ

“Ellerin kurusun ya Muhammed!” diye beddua ederken, yerden aldığı bir avuç toprağı da Efendimizin yüzüne attı öz amcası Ebu Leheb…

Allah da  ﷻ onun önce ellerini, sonra kulaklarını ve burnunu kuruttu ve nasipsiz amca son anlarında, daha ölmeden bir zombiye dönüşmüştü!

Denilebilir ki, yeryüzündeki ilk zombi Ebu Leheb’tir!

Haftada bir kez sabah namazına kalkıyor ve gururla sağındaki meleğe dönüp şöyle diyor: “Yaz bunu, kaçırma!”

Bu nasıl Müslüman yaa?!

 

Pastaneye gittin ve bir puding istedin.

Başlangıçta çok lezzetliydi ama kasenin ortalarına gelince içinde hareket eden küçük bir şey gördün.

Aaa, o da ne? Kurtlanmış bu!

Hemen o çok lezzet aldığın pudingden miden bulandı ve tükürebildiğin kadar tükürdün.

Kusabilseydin kusardın da...

Gittiğin o reformistlerin yolunun çekici ambalajına sakın aldanma!

Üstündeki hindistan cevizine ve fıstık ezmesine kanıp da sorgulamadan kaşık kaşık bilgi yutma!

“Allah yolu(!)” dediğin o yolun, İslam’a uymayan ne kadar görüşü varsa, o kurtçuklar gibi mideni bulandırmalı ve kusmuklar gibi dışarı çıkarılmalı unutma!

OY KULLAN!

Müslüman, oy vermekle, İslam’ın şu 3 kaidesini hayata geçirmiş olur:

1. Adalet: “Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır...” (Mâide 8)

2. İşi ehline verme: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor...” (Nisâ 58)

3. İstişâre ile iş yapma: “...Onların işleri de kendi aralarında bir istişâre(danışma) iledir...” (Şûrâ 38)

Unutma kardeşim! Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir...

Genç: “Aşığım ben hocam, onu görmeden edemiyorum. Nasıl haram dersin?” (Sanki ben dedim!)

Hoca: Aşkın ismini kirletme kardeşim; o aşk değil!

Libidoların artmış, şehvetlenmişsin...

“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu PEYGAMBERLER, SIDDÎKLER, ŞEHİDLER ve SALİH KİŞİLER’le beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” buyurdu Allah Teala. (Nisa 69)

a) Peygamber olma ihtimalim yok; son Peygamber صلى الله عليه وسلم geldi zira,

b) Sıddıkiyyet makamına varmam çok zor; Tasavvufta zirveye çıkmak gerek,

c) Şu durumda benim için en ideal hedef, üçüncü basamak, yani Allah جل جلاله yolunda şehid olmaktır.
Rabbim bana ve size bu makamı nasib etsin...

İki türlü cami imamı vardır:

1. Maaşını alıp etliye sütlüye karışmayan,

2. Her bulduğu fırsatta, gençlere İslam’ı öğretmeye çalışan.

İşte bu ikinci imama mücahid denir.

Dövüş sporlarıyla uğraşanlar, evvela savunma yapmayı öğrenirler.

Takva sahibi olmak isteyen bir Müslüman da öncelikle günahların, mekruhların ve müfsidlerin (ibadeti bozan şeyler) neler olduğunu anlamak ve bunlara karşı kendini savunmayı öğrenmek zorundadır ki, bunun en kolay yolu da spor salonlarında (ilim meclislerinde) bulunmaktır…

Bu özel gecede, sana Süpermen olma duasını öğretebilirim…

Hiç hastalanmazsın,

Hiç yaşlanmazsın,

Hiç tuvalete gitmezsin…

Uçmak istediğin zaman uçar, koşmak istediğin zaman Flash gibi şimşek hızında koşarsın.

Seni kandırmayacağım; bu dünyada Süpermen olmak mümkün değil.

Ama Allah’a  kulluk edersen, cennette bu özellikleri ve dahî bin
mislini vereceğini sana vadediyor!

TARİKATE GİRECEKSEN DİNLE!

Tasavvuf yoluna girmiş olan ve İslam’ı sahabeler gibi zirvede yaşamak isteyen kardeşlerime, İslam’ı zirvede yaşayan iki büyük imamın sözleriyle nasihat ediyorum;

“Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan, dinden çıkar. (Zındık) olur.
Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan, sapık olur.
Her ikisini edinen, hakikate varır.” İmam-ı Malik (rahimehullah)

“Hakikati, şeriatın dışında arayan sûfî, serâbın peşinde koşmaktadır.” İmam-ı Rabbani (rahmetullahi aleyh)

İslam'ı bilmeyenlere öğretmek çok zor değil.

Ancak bildiğini zannedenlere öğretmek; işte bu çok zor!

Bu durum, aklıma eski milli takım hocasının söylediği bir sözü getiriyor;

“Yıldızlarla çalışmak zor değildir. Asıl zor olan, yeteneksiz olup kendisini yıldız sananlarla çalışmaktır.” Guus Hiddink

Real Madrid’in kadrosunu say dediğim kardeşim, hiç teklemeden 15 isim saydı…

Allah’ın جل جلاله Kur’an’daki Peygamber kadrosundan 15 tanesini say
dediğimdeyse kilitlendi ve şöyle dedi:

- Sohbetleriniz hangi gündü hocam?

SON NEFES

Sence hayatının en önemli günü hangisi?

İlk maaşını aldığın gün mü?

Evlendiğin gün?

Ya da ilk çocuğunu kucağına aldığın gün mü?

Hayır! Hayatındaki en önemli gün, son günün;

En önemli an, son anındır.

Her şeyi kazanmak ya da her şeyi kaybetmek, ağzın yapış yapışken kuracağın o son cümlelere bağlı...

(Resûlüm) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi? Onlar, Rab’lerinin ayetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir.” (Kehf 103-105)

İnsanların büyük çoğunluğu nefsine hizmet eder…

İslam'a hizmet etmek, çok azına nasib olur.

Elhamdülillah ki, biz de o küçük, nasipli karıncalardanız…

“Sohbete gelmeye yüzüm yok” dedi tilki,

Yemek yemeye yüzün var mı peki?

Allah’ın جل جلاله verdiği ayakları kullanman da ne ki?

“Bundan sonra görmeye de yüzüm yok” desene ki!

Bütün beşerî ihtiyaçlarını karşılamaya yüzün var;

Ama Allah’ın dinini öğrenmeye yüzün yok, öyle mi?

Sohbetlerimi izleyen bir aydın mesaj yollamış.

Cevaben, yılda ortalama kaç kitap okuduğunu sordum;

“40 kadar kitap okurum” yazmış.

Allah’ın جل جلاله yazdığı kitabı okudun mu dedim;

“Henüz fırsat bulamadım” dedi!

Yılda 40 kitap okuyan bir aydın, Allah’ın جل جلاله yazdığı Kitabı, Kur’ân’ı Kerim’i
okumaya fırsat bulamıyor ama Alice Harikalar Diyarında türünden fantezi kitaplarına hayran!

“Bu hafta da Cuma namazı yerine Pazar günü kiliseye gidelim” desem ne dersin?

Kurban Bayramı yerine yılbaşını kutlamak da o misal...

Yeni aldığım bir habere göre, amcam her gün yan komşusundan laptopu alıp bizim Youtube kanalına giriyor ve 2 saat boyunca benim sohbetlerimi izliyormuş...

Maus ile sohbetten sohbete atlıyormuş. (Cep telefonu bile kullanmayan ihtiyar bir Arnavut için, atomu parçalamak gibi bir şey demek bu!)

Hakkımda yaptığı tesbitse çok ilginç:

“Nasıl bu kadar güzel cümleler kurabiliyor? Bizim Kerem bu yaa!”

Hastalıklar bizi zahiren sarstığı gibi manen de sarsar ve kendimize getirir.

“Ben cihad yapıyorum, benim ilmim var, insanlar beni dinlemeye geliyor” gibi egolu düşünceleri, Allah جل جلاله yedirir adama.

Bir hastalık verir, iki hafta yatarsın; bütün gücünü alır ve manen şöyle der:

“Hadi şimdi konuş bakalım...”

Takipçi: Hocam Cumartesi Pazar tatil olduğu için sabah namazına kalkmıyorum uyanınca kılıyorum. Bu günah olur mu?

Hoca: Cumartesi Pazar tatil olduğu için, hiç yemek yemezsen günah olmaz (!)

- Bir süre sonra...

Hoca: (Tedirgin hissediyor...)

Hoca: İroni yaptığımı anladın değil mi kardeşim?

Takipçi: İroni nedir hocam?

Hoca: Ünlem, parantez, kinaye, lafı tersten anlatmak...

Takipçi: Yani günah mı diyorsun hocam?

Hoca: Konuyu değiştirebilir miyiz?

İnsan fıtratında zararı def etme, faydayı elde etmeden önce gelir.

Evde ekmekle yoğurt yokken markete giden adam, yoldaki park halindeki araçların yakıldığını görürse, ekmeği suyu boş verip koşarak evine döner!

Tüm geceyi aç geçirme sıkıntısı, gelebilecek büyük zararın yanında bir hiçtir…

Sevmediğin bir adama yemek ısmarlamazsın!

Allah جل جلاله ise, kendisine küfreden milyarlarca kuluna her gün binlerce
nimet vermeye devam ediyor ve sabrediyor…

Hatırla!

“Ben sizin yüce Rabbinizim!” diyen cüretkar Firavun’a bile evlat nimetini vermişti O Allah… جل جلاله

Bu dünyada herkesin sınavı farklıdır;

“Savaşın” emri bize geldi ama kadınlar, yaşamları boyunca erkeklerden daha çok kan döküyor…

Doktor kardeşimin verdiği serumlarla sohbete çıkabildim hamdolsun!

İğneyle maça çıkan futbolcuların psikolojisini çok daha iyi anlıyorum artık...

Antibiyotikten dolayı ağzımda demir tadı var.

Yiyip içtiğim hiçbir şeyden lezzet alamıyorum…

Hastalık, ağzın tadını bozuyor işte.

Kalp hastalığı olanlar da böyle demek,

İbadetleri lezzet yerine sıkıntı veriyor...

Bir zengin sana gelse ve hediye olarak bir yalı, bir araba ve bir dükkan verse ama senden tek bir şey istese;

“Her gün beş kez bana cepten mesaj yollayacak ve şöyle diyeceksin; Teşekkür ederim abi...”

Peki, Allah’ın جل جلاله sana verdiği ayakların o arabadan, gözlerin o yalıdan
ve aklın o dükkandan daha önemli hediyeler değil mi?

Ve senin neden hiçbir mesajın yok!

Hiç kimse hayatından memnun değil…

Bekâr olan evlilik istiyor; evli olan boşanmak istiyor.

Arabası olan Ferrari istiyor; Ferrari’si olan helikopter istiyor...

Peki, sana İstanbul’u verseler ama yerine iki gözünü de isteseler, bu teklifi kabul eder miydin?

Şu halde, ne bu nankörlük?

AMACIM...

Bir hastaya ilaç iki yolla verilir: Ağız yolu ve damar yolu…

Ağız yoluyla verilen ilaç, önce mideye iner ve mideden kana karışması da 2-3 saati bulur.

Acil hastalara ise, ilaç direk damar yolundan verilir, çünkü hemen sonuç alınmak zorundadır.

Benim şu anda yapmaya çalıştığım şey ise, ani müdahaledir.

Akâid ilmini Müslümanlara damardan vermem lazım ki imanı ve akîdeyi kurtarabilsinler.

Bu ilmin yanında konuştuğum tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf ilimleri ise, bu işin detayı ve lezzetidir...

Takipçi: “İman biraz zayıflayınca sizi dinliyorum, şarj olmuş batarya gibi oluyorum hocam.”

Kardeşlerin mesel kabiliyeti gayet üst düzey hamdolsun…

Yalnız, iman zayıflamadan da dinlenir isek, ışığın zayıflamasına izin vermemiş olacağınızı da hatırlatırım...

Çocuğunuzun kötü ahlaklı ve zayıf karakterli bir yapısı olmasını istiyorsanız, ona istediği her şeyi alın!

Soru: Hocam, tasavvufta dört basamaktan bahsediliyor. Şeriat, tarikat, hakikat ve marifet…

Bu makamları kısaca nasıl anlamamız gerekiyor?

Hoca: Şöyle özetliyim;

Şeriatta, doyduktan sonra yemek israftır.

Tarikatta, doyuncaya kadar yemek israftır.

Hakîkatta, kifâyet miktarını Allah’ın جل جلاله huzurundan gafil olarak
yemek israftır.

Mârifette ise, bütün bunlara ilaveten, nimetlerdeki ilahi tecellileri idrak etmeden yemek israftır...

Bu konuda, Mevlâna’nın şeyhi Tebrizli Şems’in de kısa bir tarifi vardır:

“Şeriat der ki: Seninki senin, benimki benim.
Tarikat der ki: Seninki senin, benimki de senin.
Marifet der ki: Ne benimki var, ne seninki.
Hakikat der ki: Ne sen varsın, ne de ben...” Şems-i Tebrizi

Çocuk şarkılarında Ali Babanın Çiftliğini öğreteceğinize, Sordum Sarı Çiçeğe ilahilerini dinletin şu yavrularımıza…

Bundan 20 yıl sonra, ülkede hırsızlık, zina, uyuşturucu ve intihar oranları düşecektir kalıbımı basarım...

Tüm hayatın boyunca sadece iki grup insanla karşılaşacaksın: Yusuf ve kardeşleri...

Allah Teala, bize hep Yusuf’ları denk getirsin ve kardeşleriyle arkadaş etmesin!

İnsanlar o kadar çok yalan söylüyor ki, artık sözlerine, “doğruyu söylemek gerekirse” diyerek başladıklarının farkında değiller!

Allah’ımızın جل جلاله bu alemde bize verdiği tüm nimetler rızkımızdır.

Gözün görmesi, konuşmamız, ilmimiz, malımız, çocuklarımız...

Şunu iyi anlamalısın ki, buradaki rızkımızın tamamı sınırlıdır.

Sınırsız olanlar ise ahirettedir…

Kâbe’ye dokunması bile yasak olan köle Bilal’i, Kâbe’nin üstüne çıkartıp ezan okutan dinin adı İslam’dır...

AHİRETİN VARLIĞININ DELİLİ

Acıktığımızda, içimizde oluşan yemek isteği, yemeğin varlığına delildir.

Yorgun olduğumuzda arzuladığımız uyuma isteği, uykunun varlığına delildir.

Yaşıyorken içimizde beliren ölümsüzlük isteği de ölümsüz olacağımız bir yerin, yani ahiretin varlığına delildir…

İnsanlar içinde, imanı en güçlü olması gereken kişiler cerrahlardır.

Bir insanın göğsünü ya da beynini yarıp kusursuz bir şekilde işleyen bu rafineriyi yakinen ve sayısız şekilde teşhis etme şansları var…

Peki aynı cerrah, her gün beyaz peynir ve yumurta yiyen bir simit satıcısının, yediklerini kana ve sperme dönüştürme yeteneği karşısındaki acizliğini de itiraf etmeli değil midir?

Söyle yakınlaştırayım;

Öyle bir makine ürettik ki, süt koyuyorsun benzin çıkıyor!

Yumurta koyuyorsun, petrol çıkıyor!

Bunu yapabilseydik, dünyanın en zengin ülkesi ve süper gücü olurduk öyle değil mi?

İHTİYARİ FİİL
VE
GAYRİ İHTİYARİ FİİL


İnsanların fiilleri iki türlüdür:

İhtiyari fiiller, Gayri ihtiyari fiiller.

Kalbimizin çalışması, midemizin acıkması, nefes alışverişimiz, gayri ihtiyari fiillerdendir.

Kalbine “dur bi yarım saat çalışma, kafa dinliyim” diyemezsin.

Yahut midene, “önümüzdeki 3 gün boyunca acıkmayı düşünmüyorum, lütfen beni rahatsız etme” de diyemezsin!

Senin seçiminde olmayan işte bu fiillerden hesaba çekilmeyeceksin…

İhtiyari fiilde ise, kişi gayret sarf eder ancak fiili yaratan Allah'tır… جل جلاله

Kul, tarlaya tohum atar, başakları Allah bitirir.

Kul, sebeplere tevessül edince, Allah da o işi yaratır.

İlahi sünnet, bu sırayla cereyan eder...

“Allah neden bizi cehennemle korkutuyor” demek, “Devlet neden insanları hapishane ile korkutuyor” demek gibi!

Elbette ki suç oranları yükselmesin diye korkutuyor.

Eğer suçlu değilsen, hapishaneden korkmana gerek yok değil mi?

ÜÇ TANE KİTABIN VAR

Her insanın üç tane kitabı vardır:

1. Kirâmen Kâtibîn. Bu kitap, sağ ve sol omzumuzdaki iki arkadaşımız olan yazıcı meleklerin yazdığı bir kitaptır.

2. Hafıza kitabı. Yaşayıp gördüğümüz her sahne hafızamıza da kaydedilir. Bu yüksek kaliteli kayıt, mahşer günü bize sorulacak olan her sahneyi hatırlamamız ve itiraz edemememiz için zihnimizin içine yerleştirilmiştir.

Bir örnekle açıklamam gerekirse;

30 yıldır gitmediğin bir şehrin yollarını başlangıçta hatırlamakta zorlanırsın. Ancak şehre doğru yola çıktığında, anıların teker teker canlanır ve hatırlamaya başlarsın.

İşte hesap gününde bize sorulacak olan her şeyi de bu misaldeki gibi hatırlayacağız…

3. Büyük kitap. İçinde kuru ve yaş hiçbir şeyin eksik bırakılmadığı o kitap.

Hatta yapmadığımız iyiliklerin ve işlemediğimiz kötülüklerin dahi yazılı olduğu kitap.

Eğer bir hayra sebep olmuşsan, orada işlemediğin sevaplar göreceksin.

Ve eğer bir şerre sebep olmuşsan, orada kendi yapmadığın günahların da yazılı olduğunu göreceksin…

“Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse, onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.” (Nisa 85)

Yüz tane adamın toplanıp “Allah, Allah…” diye zikretmesine şaşıran ümmet, yüz bin kişinin, “Fener, Fener” diye zikretmesine hiç şaşırmıyor!

Ne oldu bizim akıllarımıza?

Her Cuma günü Ateist arkadaşına düzenli mesaj atan kardeşim;

Bu Cuma bütün dualarım senin için...

“Bu ayet benim aklıma yatmıyor hocam” diyor!

Aklına yatmıyorsa, aklını değiştireceksin; ayet değişmez!

Bu anahtar bu kilidi açmıyorsa, anahtarı değiştireceksin.

Kilit değişmez, anahtar değişir.

Bir futbol takımında işler iyi gitmiyorsa, hocayı değiştireceksin.

Futbolcuların tamamını değiştiremezsin, maliyeti yüksek olur...

Siz bu filmlerdeki zombilerin gerçek olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Ben her Ramazan’da, sokaklarda normalden çok daha ağır hareket eden bir sürü zombi görüyorum!

Sigara içemedikleri için beyinlerinin bir kısmını kullanamayan Müslüman zombiler…

Selam veriyorum, selamımı 10 saniye duraksadıktan sonra alıyorlar!

Baktıkları her insanı bir sigara suretinde görüyorlar tahminim.

Kısık gözlerle etrafa bakıyorlar ve oruç ayı boyunca mutsuzlar.

Allah جل جلاله bu ümmetin gençlerini şu sigara belasından kurtarsın...

Takipçi: Hocam neden benim sorularıma cevap vermiyorsunuz. Size karşı bir edepsizlik mi işledim?

Hoca: Kardeşim, günde ortalama 100 soru geliyor. Bunların yarısını ancak cevaplayabiliyorum; o da önemli olanlar…

Demek ki senin sorular daha az önemli olan diğer yarı tarafta kalıyor.

“Cennette ilk yiyeceğimiz yemek nedir hocam?” gibi sorular…

TÖVBE ETMEK, TİKSİNTİ VERİYOR!

Uçakları düştüğü için okyanusun ortasında plastik bir şişme botun üstünde yaşamak zorunda olan üç adam düşünün…

Yiyeceksiz bir müddet yaşanabilir ama suları yok!

Ne içecekler?

Deniz suyu içseler, içtikçe susatır ve beyindeki suyu da kurutur ve halisünasyonlar başlar…

Şu halde yağmuru bekleyecekler. Yağmur yağmazsa da, ilk yapacakları şey kendi idrarlarını içmek olacaktır.

Hatırlayın; depremde bina altında mahsur kalan kişilere sorulduğunda, birçoğu “idrarımı içerek hayatta kaldım” der.

Allah’a tövbe etmek; günahını itiraf ile yüzünü yere vurup mahçub olmak demektir ki, bu kusurumuzu kabulleniş ve bu yöneliş, nefsimiz için idrar içmek gibi tiksinti verici bir şeydir…

Cennete gidebilmek için iyi bir insan olmak yetmez;

Allah’ın kurallarına uymalısın!

Elbette ki O’nun yarattığı bir dünyada, kuralları da O koyar...

Tekwando ile alakalı 100 tane kitap okusan ama bir üstadın eğitim halkasına girmez ve ondan uygulamalı olarak bu dövüş sanatının inceliklerini öğrenmezsen, asla iyi bir dövüşçü olamazsın.

Sözlerimin doğruluğunu teyid etmek istersen, okuduğun kitapların üstüne 100 tane de dövüş filmi izle ve karşımda iki raund dayan...

Hangi yolda yürümen gerektiğine sen karar vereceksin.

Ebu Cehil müşrik öldü; oğlu İkrime şehid oldu! (Allah ondan razı olsun)

Seçim senin…

Arabasının üzerinde bir çizik görünce içi acıyan genç, derisinin üzerine koca koca resimleri dövme yaptırabiliyor!

Bedeninin, arabasından çok daha değerli olduğunu düşünememesi; araç kullanırken film izleyen birinin zekâ seviyesine sahip olduğunu gösteriyor…

Kur’an’ın, Kur’an olduğunu nereden biliyorsak;

Hadislerin, hadis olduğunu da oradan biliyoruz.

Aynı Sahabelerin sözlerinden… (Allah onlardan razı olsun

Kavanozun dibi gibi kalın camlı gözlük takmışsın ve “Daha çok gencim, önümde uzuun bir hayat var” diyorsun!

Hadi ama dostum;

Çıkar şu dünya sevgisi gözlüğünü de öyle bak hayata ve ölüme.

Kimin anlaşması var ki?

+18 izleyebilir yazıyor bazı filmlerin girişinde!

Eğer Müslümansan, 8 de olsan 58 de olsan onu izleyemezsin kardeşim…

11 saat boyunca 4000 TL’lik klimanın altında oturuyor ve “bu yıl oruç tutmak çok zor hocam” diyor, güneşin altında kürek atasıca...

Biz Müslümanlar, Allah’ın جل جلاله yönetmesini istiyoruz.
İnançsızlarsa, Allah'ı yönetmek!

Ne demek “hadislere inanmam?”

Allah Teala, robot Peygamber göndermedi, insan Peygamber gönderdi ve insanlar konuşur.

Konuşan kişi bir Peygamber olunca da ağzından çıkanlara Hadis denilir.

İnandığını iddia ettiğin Peygamberin sözleri, Newton’un sözlerinden daha mı değersiz, çakal?

HASTALIĞINA ÇOK ÜZÜLÜYORUM HOCAM!

Talebe: Hastalığınıza çok üzülüyorum hocam. Üç haftadır vaazlarınızı dinleyemedik.

Hoca: Kardeşim; şimdi sana 3 soru soracağım, bütün üzüntülerin bitecek;

1. Bana gelen bu hastalık, Allah’ın جل جلاله bilgisi içinde midir, bilgisi
dışında mıdır?

“…Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin…” (En’am 59)

İnsan, yapraktan daha kıymetlidir biliyorsun değil mi?

2. Hastalığımın ilerlemesi ya da gerilemesi, Allah’ın izni içinde midir, izni dışında mıdır?

“Hiçbir kimse, Allah’ın izni olmadan ölmez…” (Âl-i İmran 145)

Allah’ın izni olmadan ölmek mümkün değilse, hasta olmak da mümkün değildir.

3. Şu halde Rabbimin, bu musibet sebebiyle günahlarımı temizlemesine mi üzülüyorsun?

İyileştin mi derviş?

- Biraz ağrım var hocam!

Olur o kadar; hesaptan düşülür…

Futbolcu kardeşim;

Yeni imzalayacağın kontrata şu maddeleri de eklet imanın için:

1. Formamın altına giydiğim şort, dizimin altına kadar gelecek. Avretimi kimseye gösteremem…

2. Kulüp, içki ya da kumar olan göğüs reklamı alırsa, ben bu isyanın reklamını yapamam. Göğsümün üstündeki yazı silinecek ya da örtülecek.

3. Formamım ambleminde herhangi bir put işareti(artı) var ise, Müslüman olduğum için silinecek.

4. Ramazan’da farz olan orucu tutmam engellenmeyecek. Şayet deplasmana gideceksek, maç günü tutacağım orucu Ramazan’dan sonraki bir güne tehir edebilirim.

5. Şampiyon olursak içkili kutlamalara katılmam. Ayrıca şampanya patlatıp üzerime püskürten takım arkadaşımı dövme hakkına da sahip olmalıyım.

6. Hangi yönetici ve teknik direktör isterse istesin sakalımı kesmem. Sakal benim tesettürüm ve İslam işaretimdir.

İç sesim diyor ki, “Bırak şu helali-haramı!

Bi 30 yıl daha yaşa keyfince ve her şey serbest olsun...”

Diğer iç sesim de şöyle diyor:

“Peki ya sonra?..”

Derviş için Allah’ı جل جلاله zikretmek, Sultanın kapısını her gün çalmak
demektir. Asla vazgeçme!

Bir ağaçkakan gibi usanıp bezmeden kapıyı tıkla;

Eğer sabredersen, karşılık verecektir.

“...Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)

Her dua edişinde, önce kendin için af dilemelisin.

Zira hiçbir Peygamber, önce kendi için istiğfar etmeden, başkası için istiğfar etmemiştir.

Mesela, Adem (aleyhisselam): “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik” (A’raf 23);

Nuh (aleyhisselam): “Ya Rabbi, beni ana-babamı ve evime mü’min olarak giren herkesi bağışla” (Nuh 28);

İbrahim (aleyhisselam): “Ya Rabbi, beni, ana-babamı ve inananları bağışla” (İbrahim 41);

Musa (aleyhisselam) “Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla” demişlerdir. (A’raf 151)

Allah Teala, Muhammed (aleyhisselam)’a da “Hem kendinin hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!” buyurmuştur… (Muhammed 19)

Bayan Takipçi: Hocam, aynı semtten sizi devamlı takip eden dört arkadaşız. Cevaplayamadığımız sorularımız oluyor. Sizi açık alanda bir yere davet etsek bizimle görüşür müsünüz?

Hoca: Hanımefendi, siz bayansınız; ben ise bir erkeğim.

Ve erkekler kadınlara düşkündür. Sorularınızı buradan sorunuz.

Bayan Takipçi: Hocam biz kendimize güveniyoruz, bir sıkıntı çıkacağını düşünmüyorum.

Hoca: Siz kendinize güveniyorsunuz ama ben nefsime güvenmiyorum...

Bizimle özel görüşmek isteyen bayan kardeşler; Lütfen bu mesajları atmayın!

Sorunuzu yahut sıkıntınızı yazın. Önemli gördüğüm sorulara muhakkak cevap yazarım biiznillah.

Siz anlattıklarıma yakınlaşın, benimle yakınlaşıp ne yapacaksınız? Evliyim ve iki çocuğum var...

Doksan dakikalık ömür maçının son otuz dakikasını oynuyorum kağıt üzerinde; uzatmalar da yok!

Her an oyuncu değişikliğiyle numaramın gösterilmesi ihtimalini söylemiyorum bile...

İman dereceni kontrol etmek ister misin?

Ramazan’ın gidişine üzülüyorsan ve hiç bitmesin istiyorsan, güçlü bir imanın var;

Yok, eğer seni terk etmesine seviniyorsan, zayıf bir imanın var demektir bilesin...

Oruçlarınızdan iki misli sevap kazanmanın yöntemini açıklıyorum:

Sahurda acılı sucuklu ve pastırmalı yumurta; bol tuzlu ve pul biberli yiyin!

Peşinden hiç su içmeyin ki nefse muhalefet olsun(!)

Sonra da oruca niyet edin, sabah namazını kılın ve yatın!

“Suuu, su!” diye Allah’ı جل جلاله bolca zikredeceğiniz uzun bir gün sizi
bekliyor...

Çantacılar, tekstilciler ve turizmciler, hızlı satış sezonlarının bitmesini hiç istemezler.

Aklı zayıf Müslümanlar ise, bire bin veren büyük kazanç ayı Ramazan’ın bitmesini dört gözle bekliyor!

Şahısların hatasını İslam'a yüklüyorsun!

Hacıyı, hocayı bahane ediyor da namaza ve cemaate küsüyorsun!

Peki neden açgözlü patronları bahane edip çalışmaya ve para kazanmaya küsmüyorsun?

El insaf, biraz insaf…

Hatalı olan insandır, İslam değil...

Ne yap, et; Peygamberinin hayır duasını almaya çalış!

Allah جل جلاله Musa Nebi’nin bir duasıyla, kardeşi Harun’u da Peygamber
yapmıştı hatırla... (O iki kardeşe selam olsun)

“Bana ailemden birini yardımcı yap,”

“Kardeşim Harun’u.”

“Onunla gücümü arttır.”

“Onu işime ortak et.”

“Ki Seni çok tesbih edelim.”

“Ve Seni çokça analım.” (Tâhâ 29-34)

“Mûsâ’ya ve Hârun’a selam olsun.” (Saffât 120)

İstiğfar ile tövbe farklı şeylerdir...

İstiğfar, geçmişe dair işlenen günahlar için bağışlanma talebidir.
Tövbe ise, geleceğe dair itaatkar bir yaşam tarzı sürmek adına Allah’a جل جلاله yapılan bir yöneliş hamlesi...

“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin...” (Hûd 3)

Çamurlu su, güneşi yansıtmaz ama berrak su güneşi yansıtır.

Burada suç güneşe değil, kirlenmiş olan suya aittir…

Tıpkı bunun gibi, kalpler de kirlenmiş kalpler ve berrak kalpler olarak ikiye ayrılır.

İlahi tecelliler her gün bu iki kalbe de güneş gibi yansır, ama müşahedeler ancak temiz kalanlara nasib olur...

Peygamberimiz صلى الله عليه وسلم parmağıyla ayı gösterirken, müşriklerin çoğu
gösterdiği yere değil parmağına bakıyordu, hatırla...

İftar saatiniz, ayaklarınız hangi şehirdeyse, o şehre göredir.

Bunun gibi, vücudunuz hangi ülkedeyse, bayram günü de o ülkeye göredir. Bayramınız mübarek olsun...

Gevşeklik ve tembellikten kurtulabilmek için bir meşguliyetin olmalı.

Meşguliyeti olmayan kişi, şeytanın meşguliyeti olur.

Sakın, ilmim kuvvetlendi deyip sohbet meclisini de bırakma!

Uçmayı öğrensen bile, okçular tepesinden ayrılma.

Senden çok daha hayırlı olanlar, ayrıldıkları için hep pişman oldular, unutma!

Zifaf ile zinanın arasını ayıran şey, nikâhtır…

“Zina, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ 32)

Bilim der ki; Yeri tutan dağdır.

Kur’an der ki; Dağı tutan Allah’tır... جل جلاله

“Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi...” (Nahl 15)

Menfaatine hiç uymasa da hiç işine gelmese de yalan söyleme ve doğruluktan ayrılma!

Çünkü “...Doğru erkeklerle doğru kadınlar… var ya, işte onlar için Allah, bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb 35)

Takipçi: Bizim cami hocası ikinci hanımı almış hocam ne dersin?

Hoca: Sen de al kardeşim! Şartları yerine getirebilirsen helaldir, ruhsat var!

Takipçi: Ne diyorsun hocam, hanım gece keser beni!

Hoca: E sen de ilk evliliğini mafyayla yapmayacaktın...

Takipçi: Gerçekten, her şeyi Allah mı yarattı hocam?

Hoca: Hep isabet edene, tesadüf denir mi kardeşim?

50 defa yazı tura atıyoruz ve hepsinde yazı geliyor!

Buna tesadüf mü dersin, kurgu mu? Ne dersin?

Tesadüf varsa, Allah جل جلاله yoktur!
Allah varsa, tesadüf yoktur; tevafuk vardır...
Bi karar vermelisin...

Sohbet meclisine gelip adam ayartmaya çalışan şeytanın durumu şudur:

Şubat kışında, karların içinde müşteri bekleyen dondurma kamyonu...

Beni cemaatten ayıramazsın ey Şeytan!

Tek bir dalı kırabilirsin, ama bi deste dalı asla!

Her insanın hata yapabildiği gibi ben de hata edebilirim!

Beni sorgulaman, İslam’ı sorgulaman anlamına gelmiyor, korkma!

Takipçi: Hocam dediğinizi yaptım, haramdan kaçtım. Ertesi gün başka bir iş kapısı açıldı. Allah sizden razı olsun, Allah başımızdan eksik etmesin sizi.

Hoca: “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.” (Talak 2-3)

Kur’an, anne-babamıza bile “öf” demeyi yasaklamışken; onları yaratanın sana verdiği bir musibet karşısında,

Allah’a جل جلاله nasıl “öf” dersin?

Kemalistler, Batı’nın bizi yönetmesi gerektiğine inanıyor!

Biz Muhammedîlerse, dünyayı bizim yöneteceğimize inanıyoruz...

Buna inanmakta güçlük çekenler, 20 yaşında çağ kapatıp yeni bir çağ açan dedemizi incelesin...

Faaliyete ve amele dökülmemiş olan bilgiler, kağıt üzerine çizili olan evlerin planlarına benzer.

Evler inşa edilmedikçe, kimse o kağıtların içindeki planlarda yaşayamaz...

 

Bilim, resmi metheder;

Kur’an, Ressamı...

Bilim, güneşin kuvvetini anlatır;

Kur’an, yörüngeye oturtanın kuvvetini...

Bilim, balın faydalarını delillendirir;

Kur’an, arıya bal yapmayı öğreteni...

Rabıtası olmayan hiçbir insan yoktur.

Kimi Allah’ın ﷻ karpuzuna; kimi Allah’ın Peygamberine ﷺ rabıta eder...

Sıcak Ramazan günlerinde, iftara yakın zamanlarda bazen suya rabıta ettiğimi de itiraf ediyorum…

Tasavvufta anlayamadığın bir söz işitirsen, hemen güvenli Şeriat sahiline kaç!

Orası kurtuluştur…

Ebu Hüreyre (radiyallahü anh) şöyle demiştir:

“Resûlullah’dan (aleyhisselatü vesselam) iki kap (dolusu) ilim öğrendim.

Birisini yaydım; anlatıp herkese duyurdum.

İkincisini söyleyecek olsam, şu boğazım kesilirdi.” (Buhârî, İlim, 42)

Hindi yemek helal, Yılbaşı gecesi yemek haramdır.

“Bence haram değil” demek ise, “kafirlere benzemek helaldir” demek olur ki, bu da küfürdür!

Aslında iyi birisiydi hocam!

Son anlarında şehadet getiremedi ama şöyle dedi:

“Bilgisayarımın arama geçmişini silin...”

Abdest alırken kollar, abdest suyu dirseğe doğru akacak şekilde yıkanır.

Bugün doktorlar da ellerini bu şekilde yıkarlar.

Çünkü bu yıkama şekliyle mikroplar, suyun son akış noktası olarak en çok kullanılan parmak uçlarında değil, dirsekte toplanır...

Neden İslam yönetmelidir?

Çünkü İslam, mikrobun varlığının bile bilinmediği 7. yüzyılda, parmaklarımızı mikroplardan korumanın yöntemini abdestle bize öğretmiştir.

İtikad, kalbin amelidir. Doğru iman buradan başlar...

Küçük adımlarla başla!

2 kişiye, 4 kişiye yap davetini; sayılar mühim değil...

Samimi olursan, Allah ﷻ tesir verecek ve etrafın taliplilerle çevrilecek.

Alacağın dualar artacak ve manevi ticaretin büyüyecektir.

Cihan Devleti Osmanlı, bir çadırda kurulmuştu, küçümseme...

Ümmetin gençlerinin geleceği için, senin de biraz risk alman gerekmiyor mu Müslüman?

“Dünyaya bir kere geliriz” deyip içiyorsun da;

Ahirete de bir kere gideceksin...

Kur’an, Peygamber ve Alimler...

Harita, Pusula ve Rehberler...

Allah ﷻ yolunda cihadda, kafası kopsa da ısırdığı şeyi bırakmayan bir karınca azminde olmalısın derviş...

“Erkekler ağlamaz” dediler bize!

Oysa dünyada en çok ağlayan insan, Adem aleyhisselam’dı...

O küçümsediğin kişinin, bu dine senden daha faydalı olup olmayacağını bilmiyorsun ki!

Ortalığa mikrop saçmakta olan bir gübre bile, ehil olan bir bahçıvanın elinde, çiçeklere, ağaçlara ve meyvelere hayat olur, can olur...

Sigara paketinin üstünde, “Öldürür” ikaz yazısı var.

Keşke kötü arkadaşların üzerinde de “Cehenneme götürür!” yazısı olsa...

Takipçi: Hocam ben dört büyük melekle görüşemez miyim?
Hoca: Dördüyle değil ama biriyle kesin tanışacaksın...

Adem Nebi, cennette olmasına rağmen kadınsız yapamadı!

Bir gün değil, her gün kadın...

(O ikisine selam olsun!)

“...Şüphesiz, şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisâ 76)

“...Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Muhakkak sizin tuzağınız çok kuvvetlidir.” (Yusuf 28)

En tehlikeli kadın, reddedilen kadındır.

Reddedilen bir kadının tuzağı, şeytanı bile şaşırtır!

Bakınız: Diriliş Ertuğrul / Aslıhan hatun

Gerçek kahramanlar, sonunu ve son nefesini düşünenlerdir...

Başına bir musibet geldiğinde “neden ben?” deme; “neden ben olmayayım ki?” de!

Peygamberlere bile isabet eden, neden sana da isabet etmesin ki?

Senin ne özelliğin var; seçilmiş kişi misin sen? Choosen one mısın?

Sonra, sana bu kadar nimet verilirken “neden ben” demiş miydin hiç?

“... Onları biz, bazen nimetlerle, bazen de musibetlerle imtihana çektik. Sonunda belki hakka dönerler diye.” (A’raf 168)

Kıyamet alametleri, depremin alametleri gibidir.

Olacak olan tam saati kimse bilemez, ancak küçük sarsıntı işaretlerinden büyük depremin yakınlaştığı anlaşılabilir.

Ne nasipliyiz ki, son Peygamber Muhammed صلى الله عليه وسلم en büyük depremin
küçük ve büyük tüm alametlerini bize bildirmiştir…

(Şüphesiz, Allah’ın Peygamberi doğru söyledi)

İlim ikidir: Veraset ilmi ve Ledün ilmi.

Veraset ilmi çalışmakla elde edilen; Ledün ilmi ise, ilahi mevhibe olarak, emeksiz elde edilendir.

Resulullah صلى الله عليه وسلم ve sahabelerinden bize tevarüs eden veraset ilmini
talep etmeden ledün ilmine sahip olunduğu iddiasında bulunmak, sahte sufilerin çokça istismar ettiği bir meseledir.

Evden çıkarken yanına alacağın ilk şey evin anahtarı olur.

Dünyayı terk ederken yanına alman gereken en önemli şey de Kelime-i Şehadet anahtarı olmalıdır.

O anahtar olmadan hiçbir kapıyı açamazsın...

Tam yumurtayı tavaya kıracakken, fırının üstüne düşürüverdin açlığın ve acelenle!

Çoğu zaman planların tutmaz ve aksilikler olur dünyanda…

Hemen diğer yumurtaya uzat elini; tutulup kalma, bekleme yapma!

Ömür gazın yanmaya devam ediyor zira...

Keşke Peygamberim zamanında yaşasaydım diyorsun da;

Daha namazını bile kılamıyorsun be güzelim...

Durum ne kadar zorlu olursa olsun, gerçekleri söyle!
Yalan söylediğinden çok daha az pişman olacaksın emin ol...

Bekârlık, şeytanın sultanlığıdır!
Bir an evvel evlenin...

Umre ya da Hac fırsatı geldiği anda sakın tehir etme!

İşlerin bozulabilir ve bir daha gitmeye hiç fırsatın olmayabilir...

Kutuda kalan son kestane tatlılarını “yarın yerim artık” dersin ama yarın bir bakarsın ki kestaneler bozulmuş!

Pişman olur ve “keşke dün yeseydim” dersin ama otobüs kalktı artık...

Her zaman Müslüman olduğunu söylemek zorunda kalıyorsun!

Oysa duruşun ve ahlakın, “ben Müslümanım” diye haykırmalıdır; söze gerek yok.

Bir adamın üstünde polis üniforması gördüğünüzde, “bu polistir” dersiniz.

İslami ahlak da böyle sınıfımızı göstermelidir.

Kalabalıkların içine girdiğimizde hemen onlara benzemeyeceğiz.

Duruşumuz ve imanımız sallanmayacak, sarsılmayacak…

Bizim inandığımız dinde, bir kadına hayatını ipotek etmeden saçının telini göremezsin!

İslam'da kadın bu kadar kıymetli bir mücevherdir...

Düşüşünü görmek için el ovuşturan insanlar var etrafında.

Halbuki küçücük bir destek cümlesiyle bile, Allah yoluna yaptığın hizmetlerin sevabına ortak olabilirlerdi; pay alabilirlerdi tükenmeyen sermayeden...

Hasedi, nasibinin diz kapağına sıkmış nasipsizler çok...

Sevgi dolu bir insan ve etrafa enerji saçabilen bir kul olabilmen için bir kere affetmen yeterli.

Sana kötülük yapan o kişiyi affet.

Zira affetmek bir keredir; kin gütmekse devamlı…

Devamlı aynı kötülükleri hatırlaman ve hafızanda canlandırman, diri tutman gerek kinin için!

Ama sen affet ve karanlıklar gitsin. Sırtındaki yükler bitsin...

Yalnız, affetmeyeceğin iki kişiyi de asla unutma!

Vatanına ihanet edeni ve İslam’a ihanet edeni asla affetme!

Allah جل جلاله için buğzunu diri tut…

Allah’ı جل جلاله hatırlamak için mi, unutmamak için mi zikrediyorsun?
Hangisisin derviş?

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.” (Ahzab 41)

Zamanın kısıtlı!

Tüm kitapları satın alıp okuyamaz, ya da tüm sohbetleri izleyemezsin.

Buna ne paran ne de vaktin yeter.

Hadislerde methedilen tüm nafile ibadetleri de yapamazsın; ne zamanın, ne de gücün yeter.

Şu halde bir strateji yapmak ve önceliklerini belirlemek zorundasın...

Her insanda ego denilen bir durum vardır.

Buna nefs, enaniyet ve benlik de denilir.

Bu, her meselede önce kendi menfaatini düşünme duygusudur.

Egoyu yok etmenin yolu, onu Allah yolunda kullanmaktır.

Hırs, egonun beslendiği en önemli enerji kaynağıdır.

İki yanı keskin bir bıçak gibidir.

Hırsımızı dünya sevgisi için kullanırsak, bıçak ruhumuzu ve İslam fıtratımızı keser. Parçalar, böler...

Hırsımızı hayırda yarışmak ve iyiliklerde Müslümanları geçmek için kullanırsak, aynı bıçağın ucu bu kez de nefsi ve şeytanı keser…

İhtiyarlık, Allah'ın جل جلاله kendisine dönmesi için kuluna verdiği bir
nimettir.

Rab Teala, ihtiyarlık verdiği kula manen şunu söyler:

“Ben senin bedenine acziyet verdim kulum. Nefsini aciz düşürdüm.

Zina edeyim desen edemezsin. Gasp yapayım desen yapamazsın. Adam döveyim desen olmaz...

Artık nefsini zayıf düşürdüm ki bana kolayca dönesin.

Şu ihtiyar halinde de bana dönmezsen, ne zaman döneceksin?”

Neden gözlerime bakamıyorsun?

Yine etimi mi çiğnedin zombi gibi?

Ebû Hüreyre (radiyallahü anh) rivayet ediyor;

Resulullah (aleyhisselatü vesselam) buyurdular ki:

“Müminin dört düşmanı vardır:

Kendisine hased besleyen mü’min,

Ona kin duyan münafık,

Yoldan saptıran şeytan,

Ve onunla savaşan kâfir.” (Camiussağir 7352)

Edepsize müsâmaha, edepliye hakarettir...

Yine söyle!

Başka kelimelerle yinele…

Bugün anlamazsa da yarın anlar belki.

Anlayacağı günün hangi gün olacağını sen bilemezsin ki...

Hayır, seninle Allah جل جلاله arasına girmiyorum;

Seninle Şeytan’ın arasına giriyorum...

“Şeytan onları kuşattı. Böylece Allah’ın zikrini onlara unutturdu. İşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır. Şeytanın taraftarları, gerçekten hüsranda olanlar, onlar değil mi?” (Mücadele 19)

Teravihe giderken jet hocalardan uzak durun!

Namaz ile alay eden küfre girer zira...

Ellerini bile kaldıramayan, kas hastalığına düçar olmuş kardeşim, ima ile nasıl namaz kılabileceğini soruyor!

Şu sağlıklı haline rağmen namaz kılmadığından dolayı utanmalısın Müslüman, utanmalısın...

Her konuşmamın kaydedildiği gibi, sosyal medyadaki her yazışmamın da kaydediliyor olduğunu unutturma Allah’ım!

Bizler, Muhyiddin-i Arabi, Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Yunus Emre gibi sufileri, Allah’ın جل جلاله dostları ve sadıklar olarak kabul ederiz.

Kitaplarında geçen, Vahdeti Vücud akidesine dair olan ve avamın söylemesi caiz olmayan sözlerini, o makamların ehli olan alim sûfilere (İmamı Rabbani gibi) tevdî eder ve bu zatlardan hiçbirini tekfir etmeyiz...

“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ 36)

İnsanlık tarihine baktığımızda iki temel yöneliş görürüz.

Birinci kitle, Peygamberlere ve talebelerine tâbi olup vahye göre hayatlarını inşa ederek dünya ve ahirette kurtulanlardır.

İkinci grup ise, kendi heva ve teorilerini şaşmaz gerçek olarak kabul eden felsefecilerin yolunda gidenlerdir.

Bu yolun yolcuları, yanılmayan vahye ve Peygamberine tâbi olmadıklarından, hayatlarının sonuna kadar şüphe ve çelişkiler çölünde su aramaya devam edecek olan serap tutkunlarıdır...

Emir el mü’minin İmam Ali (radiyallahü anh) şöyle dedi:

“Bilgisizlik şüpheyi doğurur;

Şüphe inkârı doğurur;

İnkâr ise küfre götürür.”

Kendi şeyhini, diğer şeyhlerden üstün görüp böbürlenen cahil sûfiye, şu hadisi şerif bir tokat mesabesindedir:

“Hiçbir kula, benim Yunus İbni Matta’dan daha hayırlı olduğumu söylemek yaraşmaz.”
(Buhari, Enbiyâ 24, 25; Müslim, Fedail 166, 167; Tirmizi, Salât 20.)

Bugün Tarikatlerin üç ana görevi vardır:

1. Kim tarafından ve neden yaratıldığını hatırlatmak; haramlara tövbe ettirip ibadetlere yaklaştırmak suretiyle kulların imanını kurtarmak.

2. 14 asırlık bozulmamış İslam’ı, yani ana cadde olan Ehli Sünnet akidesini öğretmek suretiyle, kulların neye nasıl inanacakları konusundaki şüphelerini gidermek.

3. İlim kanadına meyilli olanları ilimde ilerletmek; maneviyat kanadına meyilli olanları seyri sülük yaptırmak suretiyle velayete hazırlamak. (Bu son madde, dervişlerin çok azına nasib olur)

* Velayet: Allah’a yakın olan bir dostluk...

Namaz, aceleyle aradan çıkarılması gereken bir borç değil;

Sindirerek, ağırca yenmesi gereken üst kalite bir yemektir...

Nedir bu kabullenişin?

Kaldır başını yerden!

Savaş kaybetmeyen lider mi var dünyada?

Bir Müslüman, yenildiğinde bitmez; bıraktığında biter...

Sosyal medya hesabınızı bir medreseye çevirebilirsiniz...

Her gün İslam’a dair bir iki mesele öğrenebileceğiniz Ehli sünnet kişileri takip ediniz.

“Her gün bir mesele öğrenen yahut bir an bile olsa derslere devam eden kişi ilim talebesi sayılır...”

İbni Abidin (rahmetullahi aleyh)

İlaç kullanan bazı kuluna şifasını verir;

Bazısına da vermez O...

Sınav sorularını öğretmen seçer, öğrenci değil!

“(İbrahim şöyle demişti:) Hastalandığımda da O bana şifa verir.” (Şuarâ 80)

Resul demek, “Elçi-Aracı” demektir.

“Ben, Allah ile aramda hiçbir aracıyı kabul etmiyorum” diyen kibirli kişi, aynı zamanda; “Ben, Peygamberlerin hiçbirini kabul etmiyorum” demiş olur ki, bu da dolaylı küfürdür.

“...Her kavim için bir kılavuz (yol gösteren) vardır.” (Ra’d 7)

Hoca, her talebeye aynı dersi okutur;

Mürşid, her talebeye kabiliyetine göre okutur...

Hoca, talebeye nazari ve kavli (sözlü) olarak eğitim verir;

Mürşid ise, amelî ve tatbiki olarak eğitir...

Niye günahlarını insanlara ballandırarak anlatıp onları buna şahit tutuyorsun?

Banka soyarken paralarla Selfi çekiyor, üstüne bi de Instagram’da paylaşıyorsun!

Kaderden kaçmak bile kaderin üzerine koşmaktır.

O’nun bilgisi dışında iş olmaz...

Zikrinden lezzet alamıyorsan, “hala” deme, “Allah” de!

Zikri hızlı çekersen “hala, hala” dersin;

Ağırca ve sindirerek çekersen “Allah, Allah” dersin...

Takmış gözlükleri; yaka, bağır açık!
Dudağının altında bi garip sakalcık...
Bütün korku filmlerinde ilk gözlüklüler ölür, dikkat et ama!

“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.” (İsrâ 37)

İşler değişti artık! Bana Face arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyliyim...

“Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 19, Tirmizi, Zühd, 45)

Yanlış bir şeyler yaptığın zaman, çocuğuna ceza verir gibi ceza ver nefsine.

Bazen kalbini temizleyebilmek için çocuklaşmalısın...

Günde 70 defa tevbe eden Peygamberin, 7 defa tevbe etmeyen ümmetiyiz!

Bari bugün...

“Hâlâ mı Allah’a tövbe etmezler ve O’ndan bağışlanma istemezler? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Mâide 74)

Ölülerimiz, bizden çok uzakta değil.

Sadece duvarın arkasındalar.

Kıyamete kadar duvarın bu tarafındakileri ziyarete gelir ve giderler.

Bizim için hayır dua eder ve bizden de dua beklerler…

Bu duvarın adı Berzah’tır.

Gönül, melekle şeytanın arasındadır.

Hangisini daha çok dinlerse, ona benzer...

Bugüne kadarki paylaşımlarım 5 yüz bin kez beğenilmiş; mesaj geldi!

5 yüz bin beğeni, 5 yüz bin sevap getirmediyse, 5 para etmez...

Ateş ve barut el ele tutuşamaz!

Ateş ve barut aynı odada oturamaz!

Ateş ve barut kavuşursa, patlamadan duramaz!

Bu misaldeki ateş, kadın; barut erkektir.

Her nikahsız ilişki, bir ahlakın patlaması ve her iki ruhta da derin yırtıklar bırakmasıyla sonuçlanır...

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ 32)

Klimalı odadayken her şey normal ve sıradan...

Güneş alan klimasız odaya geçtiğimdeyse aklıma gelen ilk cümle:

“Şu klima ne büyük nimetmiş Allah’ım!”

Bu cümleyi klimanın altındayken de kurabildiğim gün, üst kalite bir Müslüman olduğum gündür işte...

“Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Sonra size bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman yalnız O’na yalvarır yakarırsınız.” (Nahl 53)

Talebe: Bazen sözleriniz çok acı veriyor hocam!

Hoca: Bazen çürük dişinden kurtulmak için biraz acıya dayanmalısın kardeşim...

Güneşten dünyaya sadece ısı ve ışık gelmez. Öldürücü radyasyon rüzgarları da gelir. Ancak ısıyı ve ışığı çeken bilinçli atmosfer, canlı yaşamı yok edecek olan radyasyona izin vermez.

Sorum basittir; Dünyamızın koruyucu zırhı olan bu atmosfere, faydalı ve zararlı olanlar arasında bir seçim yapmasını kim öğretmiştir?

“Ve gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık.” (Enbiya 32)

Nice Kur’an’ı kekeleyerek okuyan var ki, onunla amel etmeyen hafızlardan çok daha fazla sevap kazanıyor.

Allah Teala, Kur’an’ı tekleyerek dahi olsa okuyup amel edenleri, ezberleyip yaşamayanlardan daha çok seviyor...

Âişe: “Peygamberin ahlâkı Kur’an’dır” dedi. (Müslim)
(Salat ve selam üzerlerine olsun)

İnsanları memnun edeyim dersen, 40 takla atman lazım günde...

Sen bırak insanları da Allah’ı memnun etmeye çalış.
Kulların birini memnun etsen, diğerini edemezsin zira...

Erkeğin kadına olan ihtiyacı, kadının erkeğe olan ihtiyacından daha fazladır.
Bu yüzden nikahta mehri erkek verir ve kadının bütün ihtiyaçlarını karşılama görevi de erkektedir.

“Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Eğer onlar gönül rızasıyla size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin.” (Nisâ 4)

Belediye anons yapıyor: “Şu 10 mahalleye 2 gün boyunca su veremeyeceğiz” diye...

Herkes kovalarına su depolamaya başlıyor, deposu olan dolduruyor.
Resmi anons yapılmış zira; bu su kesilecek biliyorsun.
124 bin Peygamber, “hesap günü gelecek ve ödeme yapacaksın” dedi sana!

Belediyeden çok daha dürüst olan Allah elçilerinin bunca ikazına rağmen neden hazırlık yapmıyorsun?

“De ki: “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” Ama sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler.” (Enbiyâ 45)

Coşku, heyecan, iştiyak ve gözyaşı, kavuşuncaya kadardır.

Kavuştukta, coşkun ırmakların deryaya kavuşması gibi sükûnet başlar aşıkta...

Sohbet de bir rızıktır.

Kimin kovası ne kadar geniş ise o kadar nasib alır...

Sorunlarını çözmez ve birikmesine izin verirsen, daha büyük sorunlar ortaya çıkar.

Küçük hastalıkların tedavisini yapmazsan büyük hastalıklara dönüşürler...

İslam'ı bilmediğin zaman, ihtiyaçlarının kölesi olarak yaşarsın...

Herkes gibi işe gidiyorsun, eve dönüyorsun.

Büyük yığınlar gibi programlandığın köleliğe hizmet ediyorsun…

Fakat Allah’ın dini için hiçbir şey yapmıyorsun.

Şimdiki sözlerim acı verecek: Sen boş bir adamsın!

Mü’minler, camiye girdiğinde sudaki balık gibi;
Münafıklarsa, kafes içindeki kuş gibi hissederler.
Cami, onları sıkar...

Hep teldeki kuşa bakıyor, eldeki kuşa bakmıyorsun!

Aralarında çok küçük farklar var emin ol.

Şu hırsını ve açgözlülüğünü bırak da Allah'ın sana bahşettiklerinin, en güzelleri olduğunu anla artık...

Dudak payı gibi bi pay koyamadın şu dünyayla arana!

Öyle yanarsın işte...

"Çayı sol elle içme evladım" dedi hacı amca bankadaki memura!

“Sağ elimle senin faizli kredini yazıyorum amca” dedi bankacı da ona.

Gülüşüp tokalaştılar anlaşmadan sonra...

Takva rolü yapmak başka, takvalı olmak başka bir şey…

Telefonun şarjını dolmuş gördüğümüzde hissettiğimiz mutluluk gibi mutluluk alamadık namazdan...

Boş duran eller, Şeytan’ın kazma küreğidir...

“Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.” (İnşirah 7)

İlk sınavda salma kendini hemen.

Biraz sağlam dur yahu!

En ufak bi rüzgarda ot gibi sallanıyorsun, bir o yana, bir bu yana…

Bir Müslümanın arayışı, kavrayışından ileride olmalı...

Yoksa Cennet ve Cemâlullah neden var?

Sabah namazını yatağın dibinde kıl hep(!)

Aman yatak kaçmasın haa!

Gençler, Harry Potter sendromu yaşıyorlar bugün...

Hepsi alnında bir şimşek çıksın diye hayal kuruyor ve çok çok özel olduklarını düşünüyorlar!

Oysa bu şeytanın sana kurduğu bir oyundur.

Sen sıradan bir insan ol, ama insan ol...

Özel olmadığını, basit ve sıradan bir kul olduğunu anladığın gün; İşte o gün Allah’ın gerçek halifesi olabilirsin demektir.

Dindar adam, orduyu sever. Askerlik vazifesinden kaçmaz.

En büyük ibadet, nöbet tutmaktır İslam’da...

Ben askerdeyken bir toplantı yaptılar bölüğün yemekhanesinde. Başımızdaki komutan bize bir şeyler anlatırken bir anda sordu:

“Askerlik mecburi olmasaydı, sizden kim askere gelirdi?”

Hemen el kaldırdım duraksamadan.

Sonra etrafıma bir baktım ki tek el kaldıran benim!

15-20 saniye kadar sonra birkaç el daha kalkmaya başlayınca bölük komutanı dedi ki;

“İlk seferde kaldıracaktınız, geçti artık.”

Biz Müslümanlar, askerlik vazifemize şu açıdan bakarız:

“Ey iman edenler! Size, sizi elîm bir azâbtan kurtaracak bir ticâreti göstereyim mi? Allah'a ve Resulüne İman edip, Allah yolunda canlarınız ve mallarınızla cihâd edersiniz.” (Saf 10-11)

Adeta havayı koklayan bir köpek gibi nefsinin hevâsının peşindesin!

‘Nasıl daha rahat günah işleyebilirim’in hesabını yapma...

“Kendi nefsinin hevâsını kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” (Furkan 43)

Dinlenmeyi kabre bırak,

Eğlenmeyi Cennet’e bırak...

Burada hep çalışacaksın!

İslam'ı anlatırken gurur yapacak bir şeyin yok.

Bu zaten senin vazifen, kime afra tafra yapıyorsun?

Sora ilim senin değil, dil senin değil, nefes senin değil...

Posta kutusuna mektup bırakan bir postacı sıradanlığında olmalısın.

Bir postacı, postayı adrese ulaştırdığında, “İşte bunu da ancak ben başarabilirdim zaten" demez ki!

Büyük işler başardım havasına girme bu işte.

İslam'ı tebliğ etmek her Müslümanın ana vazifesidir ki, buna da ‘emri bil maruf’ ve ‘nehyi anil münker’ denir.

İyiliği emretme, kötülükten sakındırma...

Sabah namazında, ünlülerin cenaze sevk mekanı Teşvikiye camiindeydim.

Musalla taşına da baktım, altın falan değil;

Bildiğin mermer yani...

Biliyorsunuz, bunların cenazeleri Teşvikiye’den kalkar, Zincirlikuyu’ya doğru akarlar.

İri, siyah gözlüklerle saygı duruşunda bulunur, namazı da kılmazlar.

‘Son şakasını yaptı’ der ve olayı kotarırlar…

“İlim meclisinize girmemize izin verir misiniz hocam” mealinde çok mesajlar geliyor son zamanlarda!

Bu ümmete, özgüvenini kaybettirdiler ilk önce...

Alparslan’ın torunlarına nasıl bir eğitim verdilerse, Resulullah aleyhisselam’ın ilim meclisine gelebilmek için bile bizden izin istiyorlar utana, sıkıla!?

Ezik, büzük Müslüman gençliğin hali pürmelali…

“Anadolu’ya girmemize izin verir misin Romen Diyojen” demek gibi saçma bir soru bu...

Senin ne işin var dışarıda kardeşim?

Sohbet meclisine gelmemen ayıptır asıl, neyi soruyorsun?

Yapmayı istemeyi bırak ve yap artık!

Şuurlu Müslümanlar büyük resmi görür...

Peki büyük resim nedir?

Yeryüzünde iki kutup vardır:

Mü’minler ve Kafirler…

Sağcılar ve Solcular...

Bu iki güç, kıyamete kadar birbiriyle savaşacaktır.

Zafer günleri bu ikisi arasında dönüp dolaşacak ama biri diğerini asla yok edemeyecektir.

Bu bir imtihan sırrıdır ve Allah, birbirlerine karşı mutlak galibiyete güneş batıdan doğuncaya kadar izin vermeyecektir.

“İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara!” (Vâkıa 8)

“Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara!” (Vâkıa 9)

Davetçilik, Allah yolunda cihadtır ve zarar etme ihtimali sıfırdır.

Sistemimi ve tarzımı eleştirebilirsin ama olaya şöyle bak:

Bir yerde altın madeni buldum ve oradan her gün bir miktar altın çıkarıyor, kasama istifliyorum.

Etrafımdaki birçok insansa bana, kazdığım yerde hiç altın olmadığını ve boşa kazma vurduğumu söylüyorlar!

Şimdi sen olsan ne yapardın, Allah için söyle?

Hepinizin, Diriliş dizisinde beğendiği bir karakter vardır ama benimki farklı: Emir Saadettin...

Bugüne kadar gördüğüm en kaliteli kötü adam rolü bunda.

Yüz mimikleri, kibri, hain planları ve iticiliği ona aitmiş gibi sanki. Bir buçuk metre boyuyla her tarafı karıştırabiliyor.

Bir gün o Amerikalı hocanın filmi yapılırsa, kesin bu adam oynamalı sahte hocayı.

Uhûlet ve suhûletle herkesi etkiler eminim...

İlerde açılırım korkusuyla kapanmamak, ilerde sınıfta kalabilirim korkusuyla okula gitmemeye benzer bacım...

Hemen örtün, yarın değil!

Yıkama yağlamayı bırak şimdi!

“Ama”dan önce söylenen sözler, darbenin şiddetini azaltmak için söylenir...

Selamı önce vermede bir silahşör gibi ol ve ilk sen davran!

Sevabın büyüğü, selamı ilk verenedir unutma...

Başöğretmenimiz Muhammed Mustafa’ya selam olsun!

“Kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi öğreten bir Resûl gönderdik.” (Bakara 151)

“Ben, ancak bir muallim (öğretmen / eğitimci) olarak gönderildim.” (İbn Mâce, Mukaddime 17.)

Yemek yemek farzdır.

Bedenin hakkı olan gıdayı ona vermemek, intihar etmek demek olur ki intihar, dinde en büyük günahlardandır.

Bunun gibi, ruhun yemeği olan namazı ona vermemek de ruhunu öldürmeye kastetmek demek olur ki akıllı adamlar kendi diz kapaklarına kurşun sıkmazlar...

Bir karar vermek zorundasın!

Son 100 yılda olduğu gibi, Batılıların kölesi olarak zincirler içinde sakince(!) yaşamak mı istersin?;

Yoksa 1000 yıldır olduğu gibi dünyanın dizayn edicisi olarak çile ve mücadele içinde yaşamak mı?

Kararın, kaliteni ortaya çıkaracak, unutma!

Aranızdaki kardeşlerden biri, rüyasında, şeytanın gırtlağına yapışıp silkelediğini görmüş.

Şeytan buna demiş ki, ‘O takkeli arkadaşlarını terk et artık!’

“Hocam, rüyada emindim ki o takkeli arkadaşlar sizlersiniz” yazmış kardeşim bize...

4 tane sohbetime gelen adam bile rüya tabirinde mastır yapıyor, görüyorsunuz.

O kadar tesirli vaaz ediyorum…

“İslam’ı yaşamak istiyorum ama nereden başlamalıyım hocam?” mealinde 4 tane mesaj aldım bu hafta.

Bu insanlar Jüpiter’de yaşamıyor kardeşler!

Bu toprakların çocukları;

Fatih’in torunları bunlar lakin kimlikleri unutturulmuş...

Bu kardeşler gibi ulaşılmayı bekleyen yüzbinler var önümüzde.

Vallahi bu kadar imkana rağmen çalışmazsak vebaldeyiz...

Hep mutluluk istiyorsun ama hiç acı istemiyorsun dimi?

Hep gökkuşağı olsun ama hiç yağmur yağmasın dimi?

Bir Yahudi’nin fabrikasında çalışan Müslüman, elini makinaya kaptırıyor ve parmaklarını kaybediyor.

Yahudi patron, hiç istememesine rağmen iş kazası geçiren iççisine bir tazminat veriyor.

Şu Allah yolunda çalışırken başına gelen sıkıntı ve belalardan sonra, en zengin olan Rabbinin, sana bu sabrının karşılığını vermeyeceğini mi sanıyorsun?

Yoksa Rabbinin, bir Yahudi kadar bile merhametli olmadığını mı düşünüyorsun?

Yahudiler: “Allah’ın eli sıkıdır, O cimridir” dediler!

Yoksa sen de mi Rabbine böyle diyorsun?

“Yahudiler: ‘Allah’ın eli bağlıdır’ dediler. Hay kendi elleri bağlanasılar! Hay dediklerinden dolayı mel’ûn olası adamlar! Hayır, hiç de öyle değil! Allah’ın iki eli de açıktır. Dilediği şekilde infak eder. Rabbinden sana indirilen âyetler, mutlaka onlardan birçoğunun azgınlığını ve gâvurluğunu artıracaktır. Bununla beraber, Biz onların aralarına, kıyamete kadar sürüp gidecek bir kin ve nefret bıraktık. Her ne zaman onlar savaş çıkarmak için bir yangın tutuşturdularsa Allah onu söndürdü. Sırf fesat çıkarmak için dünyanın her tarafında koşup dururlar. Allah müfsitleri sevmez.” (Mâide 64)

Namaz kılmak bana göre çok kolay, sana göre çok zor bir iş!

Bir yolu ilk defa gittiğinde, beyin, yolun tamamını algıladığından, yol sana uzun gelecektir.

Ama aynı yolu ikinci ve üçüncü defa gittiğinde, zihnin sana yolun çok daha kısa olduğunu hissettirir.

Namaz da tıpkı bunun gibidir;

Başlaması zor ama gerisi çok kolay…

NAMAZA SAYGI

Kafirler, Mekke’de Muhammed aleyhisselam’ın sırtına işkembe bıraktıklarında;

Taif’te tüm elbisesi kana bulanıncaya değin taşa tuttuklarında;

Uhud harbinde mübarek dişini kırıp yüzünü yaraladıklarında, Peygamberimiz:

“Allah’ım, sen, kavmimi hidayete ilet; zira onlar gerçeği bilmiyorlar” dedi.

Lakin Hendek savaşında, harbin şiddetinden, onu 4 vakit namazını kılmaktan alıkoyduklarında ise, “Allah’ım, bunların karınlarını ateşle doldur” diye beddua etti.

Efendimiz, kendi yüzüne ve bedenine verilen tüm ezalarda müşrik kavmine hayır duadan geri durmadı.

Ve fakat, dinin yüzü olan namaza karşı yapılan saldırıya da asla müsamaha göstermedi ve beddua etti.

Allah’ın hakkını kendi hakkından üstün tuttuğu için Allah’ın sevgilisi oldu rahmet Peygamberi… (aleyhisselatü vesselam)

Sen de eğer Allah’ın dostu ve sevgilisi olmak istersen, namaza bakışın, Peygamberinin namaza bakışı gibi keskin olmalı ve bu konuda hiçbir patrona taviz vermemelisin eleman kardeşim...

Fesleğeni koklarken aldığın huzur kadar bi huzur alamadın Kur’an okurken!

Sende bir sorun var...

Yaratan Allah’ı, yöneten Allah olarak da kabul etmedikçe, vallahi iman etmiş değilsin!

Çayını bitirince yine alıyorsun; bitince yine...

Sohbeti bitirince de başka bir sohbet aç gene...

Çay bitti, sohbet bitti olur mu nine?

Her yanı 1080p ile HD görebiliyorken, gözlüklerden sonra 720p’ye düştü görüşüm…

Allah’ın, size bedavaya verdiği şu gözlerinizin kıymetini bilin...

Bizim ana mesleğimiz, Müslümanlıktır.

Çantacılık, kuyumculuk ya da boyacılık, Müslümanlıktan sonra gelen mesleklerimizdir.

“Ve ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” hükmü, her Müslümanın ana mesleğinin, Allah'ı tanımak ve ona kulluk etmek olduğunu bildiriyor. (Zâriyât 56)

Hayatında aşmak istediğin o engelin arkası uçurumdur bazen...

Uçuruma düşmene izin vermediği için Rabbine neden şikayet ediyorsun?

Senin için daha yararlı olanı murad ediyor olamaz mı?

“...Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara 216)

En sevdiğim %100 pamuk atletimi, hanımın elinde tozbezi olarak gördüğüm anda bu dünyanın yalan olduğunu anladım...

İnsan bi sorar ya!

Belki ben yırtık seviyorum...

Kadın ve erkek, evlenirken, birbirlerini zinadan koruyacaklarına da söz verirler aynı zamanda.

“...Kadınlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz...” (Bakara 187)

Erkek kıza mesaj atıyor:

“Tanışalım mı?”

Kız şöyle diyor:

“Ama siz evlisiniz?”

Erkek hazırlıklı:

“Ama mutsuzum :( “

Kız hemen teslim oluyor:

“Hee, tamam o zaman...”

“Günah işleyenin bir aklı gider” sözünü daha yakinen idrak etmiş oluyoruz şimdilerde...

Komik mesajlar:

“Hocam Şirinevler’den 2 Transporter araçla 20 kişilik bi grup olarak sohbetinde bulunduk dün akşam.

Gelirken mahallede kalabalığı gören gençler, ‘Kavga mı var, gelelim abi’ dediler.

‘Yok kardeşim sohbete gidiyoruz’ deyince hepsi kaçıştılar :)

- Kavgaya deyince koşuşuyor; Allah’a deyince sıvışıyor günümüz gençliği.

Onlara da uzanacak bir elimiz inşaallah...

10 tane el, 2 tane elden daha çok şeyi taşır;

10 tane göz, 2 tane gözden daha çok şeyi görür;

10 tane akıl, 2 tane akıldan daha çok şeyi düşünür;

İstişare Allah'ın emridir! Birbirinize danışın...

“...İş konusunda onlarla (sahabelerle) müşâvere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âli İmran 159)

Tebliğ yapın, davet edin, fedakarlık yapın…

İnsanlara neyi anlatırsanız, anlattığınız şeye olan inancınız da kat be kat artacaktır.

Siz, 14 asırlık İslam’ı anlatın onlara;

Ki Allah da sizin iman nurunuzu arttırsın…

Çoğu zaman, asisti yapan futbolcu, golü atan futbolcudan daha çok beğenilir...

“Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir nasibi olur...” (Nisâ 85)

İslam, Hristiyanlık gibi içi boşaltılmış bir din değildir!

İşyerinden evine;

Tuvaletinden yatak odasına varıncaya kadar cevabı verilmemiş ve ortada bırakılmış bir tek soru bile yoktur bu dinde...

Boşlukta bırakılan her soruyu da Şeytan doldurur.

Şeytanın cevapladığı bir soruya uymak, kişiyi nereye götürür?

Sizin takdirinize bırakıyorum...

İslam’a göre, bir evlat, babasını meyhaneye götüremez, haramdır!

Lakin babası meyhanede içerken sızarsa, sırtına alıp babasını eve getirmek zorundadır.

İçki içme günahı bile, babaya bakmama günahından hafif kalır...

Ertuğrul’un şeyhi var;

Sultan Mehmed’in şeyhi var;

Halife Abdülhamid’in şeyhi var.

Bütün medya, şeyhlere küfrediyor yine!!

Namaz kılmak üç çeşittir:

1. Namazı borç ödemek için kılmak;

2. Namazı keyif alarak kılmak;

3. Namaza âşık olarak kılmak...

Ceddimiz Osmanlı, savaşa ‘gaza’ demiştir; cihad dememiştir!

Aynı Osmanlı, nefsle mücadeleye ise, ‘büyük cihad’ diye hitab etmiştir.

Şüphesiz bu bakış açısı, Muhammed aleyhisselam’ın büyük cihad hadisinden gelmektedir...

“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” (Razi, XXIII, 72; Beydavi, II, 97)

“Hakiki mücahid, nefsine karşı cihad açan kimsedir.” (Tirmizî, Cihad, 2)

Rızkın seni arıyor, ama sen de onu aramalısın.

Kafası çalışmayan zombiler bile rızkının peşinde koşturuyor;

Kafası çalışan Müslüman, evinde oturmuş ekmek bekliyor!

Bazıları, gökte uçtuğunuzu görse, ‘yürürken topallıyor, ondan böyle’ derler!

Hayatını, insanlarda kusur bulmaya odaklamış olan birileri var etrafımızda…

Oysa Allah Teala şöyle der: “...Ve lâ tecessesû” “Birbirinizin kusurunu araştırmayın...” (Hucurat 12)

Ve Resulullah (aleyhisselatü vesselam), yine taktik öğretir:

“Kendi kusurlarıyla uğraşıp başkalarının kusurlarını kurcalamaktan kendisini alıkoyan kimseye müjdeler olsun.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadir 4/281)

Şeytan, bazen daha büyük bir hayrı engellemek için, bizi küçük bir hayırla kandırır!

Mesela, “Bu akşam sohbet meclisine gitmeyip evinde Kur’an okusan daha iyidir” der!

Halbuki, ilim meclisinde Kur’an okumak, dinlemek, anlamak ve yaşamak; kendi başına Kur’an okumaktan çok daha üstün olan amellerdir.

“Andolsun, Biz Kur’an’ı, zikir (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı?” (Kamer 17)

Kasaplar her zaman koç kesmez; bazen kuzu da keser...

Ölümün sırası yok!

Baba, çocuğuna diyor ki: “Sınavların bitinceye kadar sana telefonda oyun yasak.

Ama karnen iyi gelirse, en pahalısından bir oyun laptopu alacağım sana söz.”

Allah’ın, dünyadaki yasakları ve ahiretteki ödülleri de böyle işte…

Tramvayda, biri hakkında yarım saat gıybet yaptılar ve tam inerken şöyle dediler:

“Neyse yaa, gıybete girmeyelim şimdi!”

Şeytanın vicdanlısı da böyle oluyor demek...

Bazen hasret, muhabbetin meyvesidir.

Hasret imtihanıyla aşık eder kulunu Mevla.

Veysel Karani, hasretten beslenip aşık olmadı mı son Peygambere?

(Övgüler ve selam Efendime)

Feysbuk’ta 3 bin tane arkadaşım var benim; arkam sağlamdır.

Kavgaya çağırsam 100 kişi gelir!

Bizi de hafife almayın yani...

Nefis, senin içindeki bir psikopat ve kötülük olarak yapabileceklerinin bir hududu ve sınırı yok...

Sana her gelen hediyeyi de kabul etme hemen; Adamı bi tart önce!

Uyuşturucu satıcıları, ilk cigaraları hep parasız verir, unutma...

Dünyadaki hiç kimse her şeyi bilemez.

Herkes bildiğinin alimi, bilmediğinin cahilidir.

Bildiğiniz doğru ilimleri hakkıyla yaşar ve insanlara karşılıksız öğretirseniz, Allah da size bilmediğiniz bilgileri öğretecektir.

“Bildiklerinizle amel ederseniz, bilmediklerinizi Allah size öğretir.” (Aclunî; Keşfü’l hafâ, h.no: 2542)

“Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız, O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir...” (Enfal 29)

Dizi tavsiyelerim:

Önce Ömer dizisi,

Sonra Yusuf,

Sonra Meryem,

Sonra Ashabı Kehf,

Sonra da Yunus Emre dizilerini izlemeyen kardeşim kalmasın.

Uyduruk senaryolu ve ahlaksızlığı meşrulaştıran dizileri izlemeyi bırakın artık.

İslam tarihine dayanan bu yayınları bir sıraya koyun ve izlemeye başlayın.

Her biri üst kalite dizilerdir.

Biiznillah, bilinçlendikçe ve bu sâdıkları tanıdıkça, imanınızın nurunun arttığını farkedeceksiniz...

(Allah’ın selamı öncülerimizin üzerine olsun!)

Hastalığın geçince, telefonun şarjını doldurmuş gibi özgüvenli gördüm seni.

Şarjın bir daha hiç bitmeyecekmiş gibi rol kesme bana!

Her telefon, bir gün arıza verir biliyorsun…

“Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız...” (Âli İmran 186)

Yüzünü Allah’a döndüğün gün, etrafındaki kalabalığın büyük çoğunluğu, yüzünü senden çevirecektir, hazır ol!

Bundan hemen sonra, sana sırt çeviren o sahte arkadaşlardan çok daha güzel dostlar da sana tebessümle yürüyecektir, emin ol...

Sana zina teklif eden bir kadını, Allah korkusuyla reddettiğinde, hep aynı cümleyi duyarsın ondan:

“Aptalsın sen!”

Kimin akıllı, kimin aptal olduğu hesap günü bellolur...

Dünyanı kazanmak adına 25 yıl tahsil yaptın, okul okudun...

Peki Allah yarın soracak:

“Ebedî yaşamını kazanmak adına kaç tane kitap okudun?”

Ne cevap vereceksin Allah’ına?

İnsanları İslam'a davet ediyorken berrak ol, net ol! Siyah camlar ardında gizli kapaklı işler yapma.

Bi arabanın camlarında filim varsa, o arabada filim var...

Ahmak birinin dokunuşu, zombi ısırığı gibidir. Seni de ahmaklaştırır...

Ahmaklığın en büyük alameti, yanlışlara ‘doğru’, doğrulara ‘yanlış’ demektir...

Lut kavmi, sadece erkek erkeğe ilişkiye giren lûtiler sebebiyle değil;

Kadın kadına ilişkiye giren seviciler sebebiyle de helak edilmiştir!

Günümüzde, “kız kıza yetiyoruz” diyerek erkeklerle evlenmeyen lezbiyen kadınların sayısı da hiç azımsanmayacak kadar çoktur.

Bizler küçük insanlarız;

Küçük, basit karıncalar...

Ateşe çekirdek kabuğu mu taşıyacağız, yoksa toprak tanecikleri mi?

Seçmek zorunda olduğumuz şey tam da bu işte...

Dünya elbisesi, insanı hayvanlar alemine katılmaktan korur;

Kalp elbisesi olan takva ise, insanı melekler alemine katar...

“...Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır...” (A’raf 26)

Kadın vardır; Erkek vardır.

3. Cinsiyet yoktur!

Eşcinsellik, genetik bir geçiş değil, fıtrata aykırı bir tercihtir.

Tıpkı içki içmek veya adam öldürmek ya da faiz yemek gibi bir tercih...

Eğer eşcinsellik genetik olsaydı, Allah Teala Lut kavmini bu iğrenç tercihleri sebebiyle helak etmezdi...

Allah, zalim değildir.

Kişinin kendi iradesiyle seçtiği bir haram olduğunda, emrine itaat etmeyenleri cezalandırır O.

Tıpkı devletin, araba çalan hırsızları cezalandırıp hapse atması gibi...

Tek yumurta ikizlerinin biri eşcinselliği tercih etmiş, diğeri bundan tiksiniyorken, Allah’ın bu işte ne suçu var?

Batı’lı baba, oğluna, “Artık 18 yaşındasın, ne halin varsa gör” derken;

Müslüman baba ise, oğlunu evlendirmek ve yuvasını dizmek mesuliyetinde bırakılmıştır İslamiyette...

Sohbete ve namaza başlayıp Allah’a yöneldiğin anda başına üç şey gelecek:

1. Önce, “Sen kafayı yedin” diyecekler;

2. Sahte arkadaşlarının çoğu seni terkedecek;

3. Seni menfaati için sevmeyen gerçek dostlar sana dost olacak...

“Eğer bilmiyorsanız, alimlere sorun” ayeti boşuna mı? (Nahl 43)

Arabanı bilmediğin bir adrese süreceksen, navigasyona sorarsın.

“100 metre sonra hafifçe sağdan devam edin” yönlendirmesine ihtiyacın var senin.

Eski kafalıyım diyorsan da camı açıp sorarsın, ama muhakkak birilerine sorarsın…

Araç kullananların başından geçmiştir muhakkak.

O gün aceleyle evden çıkınca ehliyetini yanına almayı unutmuşsundur.

Fakat kanunen ehliyetsiz araç kullanmak bir suçtur!

Lisansın yanında olmadığı için, bir suçluluk psikolojisiyle araç kullanır ve olası bir polis çevirmesine rastgelmemek için dua edersin tüm gün...

Tıpkı bunun gibi, abdestini almadan dışarıya adım atan bir dervişte, ehliyetini yanına almadan trafiğe çıkan bir şoför gibi tüm gün huzursuz olur ve ölümün, başına abdestsiz bir şekilde gelmemesi için dua eder...

Sünnet, Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş halidir.

Sünnet olmasaydı, Kur’an, hayata geçirilmesi imkansız olan bir ütopya gibi olurdu.

Lakin Peygamberimiz aleyhisselam, Kur’an’ı bizatihî yaşayarak hayata geçirdi ve bu eşsiz cümlelerin yaşanabilirliğini Sünneti ile delillendirmiş oldu...

Kariyer planlaman çok sığ ve yavan;

Sen bunun için yaratılmadın oysa!

Fabrika ayarlarına dönmelisin kardeşim.

Gel sana bi format atayım, ücretsiz...

Işıklar açılınca hamamböcekleri kaçar, fareler kaçar.

Ama insanlar kalır.

Çünkü aydınlıkta güvende hissederler.

İlim ışığı da hayvan tabiatlı insanları ortamdan kaçırmak için bire bir ilaçtır.

Oysa aynı ışık, insanlığını kaybetmemiş bireylerin kalplerindeki sekînet ve güvenini arttırır...

Önce düşünceler belirir zihninde;

Sonra fikre dönüşür düşünce;

Sonra fikrin, karar halini alır yavaş yavaş;

Sonra da fiile dönüşür zihninde kurduğun program.

Eski bir saatin tik tak’ları gibi bir sağa, bir sola gidersin yüzlerce kez:

“Yapiyim mi, yapmiyim mi?”

O kadar çok dert dinliyorum ki;

Kendimi dünyanın en zengin, en sağlıklı ve en huzurlu adamı gibi hissediyorum...

Tavsiye ederim:

Müslümanların dertleriyle dertlenin...

Davetçi kardeşim!

Kaliteli iş yaparsan, kaliteli alıcılar seni bulacaktır.

Hele ki, istedikleri şeyi senden ücretsiz olarak alacaklarını anladıkları anda, baş üstünde taşırlar seni...

Allah görülemez ama yaptığı işler görülür.

Tıpkı Ruh’un görülemediği ama bedeni hareket ettirmesinin görülebildiği gibi...

“Cinsellik konularına girme hocam” diyor!

Hayır, yanlış!

Boşlukları ben doldurmazsam, Şeytan doldurur!

Noktalı yerleri hangimizden öğrenmeyi tercih edersin?

O mu, ben mi?

Dürüst ol!

Erkeklerin, Slim denilen dar gömlek, tişört ya da pantolonlar giymesi; kadınların, vücut hatlarını belli eden dar elbiseler giymesinin caiz olmaması ile aynı hükümdedir.

Öyle Star Wars tişörtü giymeyle Jedi olunmaz canım.

Mücadele etmen lazım, Yoda’yı dinlemen lazım ve sadıklarla beraber olman lazım.

İçindeki karanlık tarafın kirli isteklerini susturman ve kötü arkadaşları da terketmen lazım…

Ne derler bilirsin:

“No pain, no gain!” / Acı yoksa, kazanç da yok!

Bizim Arnavutların deyimiyle de söyleyeyim:

“Çekmeden zahmet, yagmaz rahmet!”

Yağmaz değil, yagmaz diyeceksin.

Sözün orijinaline sadık kal lütfen...

Allah, Kur’an’da mü’minleri “sebatlı” olarak vasıflandırdı ve şöyle dedi: “Allah, iman edenlere daima sebat ihsan eder...” (İbrahim 27)

Bizim yolumuzda:

Yürüyene, “gel” denilmez;

Gidene, “kal” denilmez;

Ama durana, “kalk” denilir.

Firavun’un sihirbazları, günün sabahında müşriklerken;

Aynı günün akşamında, bir vakit namaz bile kılmadan şehid oldular.

İtibar son nefesedir.

Kimin ilerde ne olacağı belli değil ise, senin işin yargılamak değil, davet etmektir.

El sıkışma mesafesindeki insanların birbirlerine bağırarak konuştuğunu çok kez görürsünüz.

Kalpler birbirinden uzaklaştığında, sesler de sanki uzaktaki birine hitab ediyormuş gibi arttırılır çok zaman.

Yüz yüzesin zaten, ne bağırıyorsun, gereği nedir dimi?

Oysa kalpleri birbirine yakın olan iki kişi, adeta fısıldaşarak konuşur birbiriyle.

Hele kalpleri kucaklaşırsa eğer, artık onların konuşmaya bile ihtiyaçları olmaz.

Sadece bakışarak bile anlaşabilirler.

Telepati yaparcasına, sadece mimikleriyle ne demek istediklerini anlarlar artık...

Şeyhim derdi ki: “Sükûtumuzdan anlamayan, sözümüzden ne anlasın?”

Takipçi: Münafıklarla alakalı sohbetinizi izledim hocam. Bahsettiğiniz alametlerin birkaçını kendimde görüyorum. Ben münafık mıyım hocam?

Hoca: Sabah namazına her gün kalkıyor musun?

Takipçi: Evet hocam.

Hoca: Sen münafık değilsin kardeşim.

Konuşmaktan çok dinlemeyi severim...

Kürsüdeki çoşkun halime bakıp kanaat etme hakkımda.

O ben değilim.

Dışarıda ağzımdan laf almak için kerpetenle uğraşman lazım gelir; bizi tanıyan bilir.

Bir çobanı bile görsem, onun penceresinden dinlemeyi severim olayları.

Hiçbir şey bilmese, koyun gütmeyi benden iyi bilir.

Tıpkı bir talebe gibi dikkatlice dinlerim tecrübelerini ve alabildiğim kadar fazla bilgi almak isterim dağarcığıma.

Herkesin herkesten öğrenebileceği çok şey olduğuna inanır bu derviş...

İnsanlar bugün, kendilerini hep ‘vazgeçilmez’ olarak görüyor.

“Ben vazgeçilmezim!”

“Ben olmasam bu işler yürümez ya...”

“Bensiz bu adamlar ne yapar ya?..”

Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez zannedenlerle dolu ama!

Teknoloji ilerliyor; Ben de peşinde!

Saat, cep telefonu, araba, bilgisayar, tablet…

Şeytan gelip söylendi:

“Hani yaratıcı Bir’di?”

Aklım, döner tekmeyi salladı çenesine:

“Evi yapanla, evreni yapan bir mi?..”

Ömrümün dörtte ikisi güneşsiz geçti, yattım;

Diğer ikisinin yüzde yirmi beşinde yedim, ettim;

Kalan yetmiş beşin üçte birinde ağladım, güldüm;

Üçte birinde, topladım, böldüm;

Kalan birde de düşündüm, taşındım, kaşındım...

Sahi bu yuvarlak âleme ben niye geldim?

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyat 56)

Ne istiyorsun kardeşim?

Sadece bişeyler isteyeceğinde ararsın sen beni!

O aç gözlü, bencil kısma geçer misin hemen, işim var...

(Sadece kendi için yaşayan insanlar beni aradığında söylemek istediklerim...)

Allah’ımız, Kur’an’ında, Peygamberi Muhammed aleyhisselam’ı överken:

Onun hakkında, “Çok güçlü” demiyor!

“Çok zengin” de demiyor!

“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” diye övüyor ve Peygamberinin ahlak yönünü öne çıkarıyor. (Kalem 4)

Şu kısa dünya hayatımızda, peşinde olmamız gereken şeyin güç ya da zenginlik değil, güzel bir ahlak olması gerektiğini de bize vazediyor bu ayetiyle...

Cennetliklerin olduğu gibi, Cehennemliklerin de yiyip içmesi vardır.

Ateş ehlinin içeceği, kaynar sular ve irindir;

Ki bunlar, deniz suyu gibi içtikçe kişinin susuzluğunu arttırır.

Yiyecekleri ise, acı ve pis kokulu kuru dikenden başka bir şey değildir.

“O ise ne besler ne de açlığı giderir…” (Ğâşiye 7)

Çektiğimiz acılar, bize varoluş amacımızı hatırlatmak içindir.

Neden yaratıldık?

Neden buraya ait değiliz?

Hiç acı çekmeyeceğimiz yer neresi?..

Tüm bu soruların cevabını acı çekmeden düşünemezsin ve hatta düşünmek bile istemezsin değil mi?

Batılılara göre kadın; teşhir edilmesi ve herkes tarafından kullanılabilmesi gereken bir süs eşyasıdır.

Biz Müslümanlara göre kadın; korunulması ve tüm ihtiyaçları eşi tarafından giderilmesi mecburi olan bir kraliçedir.

Küfür ve İslam arasındaki kadına bakış farkı budur.

Her insan bedeni, bir ülke, bir devlet gibidir.

Ruh, bu devleti yüceltecek ve adaletle yönetecek olan iyi bir devlet başkanıdır.

Nefs, bu ülkeyi türlü sefâlete ve bataklığa sürükleyecek olan zalim bir tirandır.

Akıl ise, ülkedeki halk konumundadır.

Başa getireceği iyi veya köyü kimseyi halk seçer.

Ve bu halk;

Ya rûhun sedâsıyla gelen uhrevî lezzetlerle Alâ-yı illiyyîn’de yaşar.

Ya da nefsin fermânıyla Esfele Sâfilîn’de;

Bataklıkta yuttuğu sineklerle hayâtını idâme ettirir...

Namaz kılmıyorsun, zikir yapmıyorsun, sohbete gelmiyorsun!

Artı içkin var, kumarın var…

Ben sana, yanmakta olan evin için yangın sigortası teklif ediyorum.

Gayet taraflı bir teklif bence.

Gel, başla ve kurtar...

Bir hayvanat bahçesinde, sabah bi manzarayla karşılaşıyorlar.

Büyük bir yılan, mahzeninden kaçmış ve filin kafesine girmiş.

Filin koca bir bacağını ağzının içine almış bu yılan.

Sabahında, filin bacağına sarılmış bir şekilde ölü olarak bulunmuş.

İşte bunun adı hırstır!

Hep daha büyüğünü yutmak isteriz ve hep daha iyisine talibiz…

Ama bu ihtirasımız ve nefsimize olan düşkünlük, çok zamanlar helakımız oluyor.

Genelde insanlar negatif şeyler yaşadıktan sonra dine yönelir.

Nimetlerden sonra dine yönelen çok azdır.

Zira nimetler ne kadar çok olursa, şımarıklık ve ego da o kadar fazla olur.

Şımarıklık ve benlik kadar kişiyi Allah'tan uzaklaştıran bir şey daha yoktur.

“Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız.” (Hadid 23)

Evlilik; iki insanın bir tek söz ile birbirlerinin kalplerine yerleşmesi demektir.

İnsan ırkının ilk nikahını bizzat Allah kıymıştır:

“Ey Âdem, Sen ve eşin (Havva) beraberce Cennete yerleşin.” (Bakara 35)

Arkadaşlarını seçebilirsin ama aileni seçemezsin!

Olgun davranıp ailenin ve arkadaşlarının bazı aksiliklerine de katlanacaksın.

Katlanmazsan, portatif olamazsın.

Şu aşırı hız saçmalığını da bırak artık!

Hayatta 1 kere ölürsün;

2 canın yok!

Süper Mario oynamıyoruz.

Gözler hep sana mı bakmalı?

Herkes hep seni mi konuşmalı?

Ne bu çocuksu tavırlar?

Sana ilgi gösterilmeyen her saniyeye içerliyorsun;

Şu halde bi narsistsin...

İnsanları İslam'a davet edin, kendinize değil.

Onları kendi cemaatinize çağırmayın, Muhammed aleyhisselam’ın cemaatine, yani ümmete çağırın!

Zira, bu dini kimse son Peygamber ve talebeleri kadar iyi bilemedi ve iyi yaşayamadı, bu kesin...

(Övgüler ve selam Efendimize, âline ve ashabına olsun)

Mutlu musun?

Her gün işe gidiyorsun, Tv izliyorsun, yeni bir pantolon ya da gömlek alıyorsun. Rutinin süregidiyor…

Ama gerçekten mutlu musun?

Eğer Allah’ın istediği bir düzende yaşamıyorsan mutlu değilsin.

Mutlu olduğunu zannediyorsan, uyuşturucu kullanıyorsun demektir.

Aklını ve kalbini, geçici haram zevklerle uyuşturmuşsun sen!

Hemen şekersiz ve sert bir yerli kahve içip uyanmak zorundasın.

Zombi gibi sürünüyorken, bir beyin sahibi olduğunu iddia edemezsin!

Banyosu olmayan bir ev hayal edebiliyor musun?

Tövbesi olmayan Müslüman da öyle işte...

Diş macununu son gramına kadar kullanma konusunda sende son derece kuvvetli bir azim görüyorum!

Ne garip ki, aynı kararlılığı, macundan çok daha değerli olan ZAMAN konusunda gösteremiyorsun...

Musa aleyhisselam’ın kavmi, başlarında Resulleri olmadan 40 gün bile dayanamadılar ve hemen altınlarını eritip bir buzağı yaparak ona tapınmaya başladılar.

Günümüzdeki Peygambersiz Mealciler de son Peygamberden kopuk olduklarından, nefislerini buzağı edinmiş ona tapıyorlar...

“Biz Musa ile otuz gün için sözleştik; sonra bu otuz günü, on gün daha ekleyerek kırk güne tamamladık.” (A’raf 142)

Hayatta istediğin birçok şey, istediğin zamanda gelmez zaten!

20’lik dişim bile 40 yaşımda geldi benim.

Akîdede küçük gibi görünen bir sapma bile büyük arızalara sebep olur.

Tıpkı, namaz kılarken kıbleden bir santim bile sapılsa, Kâbe’ye varana kadar o santimlerin kilometrelere çıkması gibi…

Milyonlarca galaksiyi yoktan yaratan ve idare eden Allah’ın, senden habersiz olduğunu mu sanırsın?

Ancak küçük bir çocuk, gözlerini kapattığında kendisini kimsenin göremeyeceğini düşünür!

Şeytan, Cehenneme ne kadar çok adam toplarsa, azabının o kadar azalacağına inanıyor!

Halbuki ateşe ne kadar çok odun atarsan, alevlerini o derece şiddetlendirmiş olursun.

Namazı vaktinde kılmamak, maç bittikten sonra gol atmaya benzer.

Skor yok; sadece borcu kapattın.

Maç, yine şeytanın...

Başındaki sinek bile elini sallamadan gitmiyorken;

Sen, ne zikir yapıyor, ne Kur’an okuyor, ne namaz kılıyorsun da vesveseden kurtulmak istiyorsun!

Dört halifenin derecesiyle, diğer sahabelerin dereceleri bir değildir.

Kolay anlamanız için bir örnekle yakınlaştırayım:

Dört büyük futbol takımıyla, diğer takımların kalitesi bir değildir. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon...

Bunları iyi öğrenin, kabirde sorarlar(!)

Nasıl ki bu dört kulüp; diğer takımlardan ve alt liglerdeki tüm kulüplerden üstün ise, dört halifemiz de diğer tüm sahabelerden üstündür.

Sonra, 10 müjdelenmiş gelir;

Sonra, ilk iman eden 40 gelir;

Sonra, Bedir’e katılan 313 gelir;

Ve sonra, Hudeybiye’de biat eden 1500 kişi, diğer tüm sahabelerden üstün kabul edilir...

(Allah Teala herbirinden razı olsun)

Yaptığın iş ne olursa olsun, zorluklar hep olacak!

Aynı rüzgar, mumu söndürürken, ateşin alevini arttırır bilirsin.

Şimdi söyle bana;

Mum musun, ateş misin?

Sohbetlerimize başlayan kardeşlerin, yakınlarından sıkça duyduğu bir uyarı mesajı vardır:

“Fazla dalma, aklını kaçırırsın!”

Bu saçma teorilerini geçersiz kılmak için, din ve maneviyat ilimlerine fazlaca dalan birkaç kişiye bakalım:

İmam Ebu Hanife

Fahreddini Razi

İmam Gazali

İmam Rabbani

Abdülkadir-i Geylani

Behaeddin Nakşibendi...

(Allah onlara rahmet etsin)

Her birinin milyonlarca takipçisi olan bu imamlar, dine fazla dalıp aklını kaçırdıysa, vay bu ümmetin haline(!)

Hepimizin içinde bir aidiyet duygusu vardır.

Bize iyilik yapmış olan birilerine minnet duyar ve iyilikle karşılık vermek isteriz.

Sana kimsenin veremeyeceği binlerle hediye vermiş olan Allah’ın yoluna hizmet etmeye başladığın zaman da şöyle demeye başlayacaksın emin ol:

“Ben buraya aidim. Hayat gayem, burada bulunmak ve İslam’ın yücelmesi için çalışmak...”

Bir tane miden var ve onu her öğünde bir kez doldurabilirsin.

Bunu ya güzel ve taze nimetlerle ya da bayat yiyeceklerle dolduracaksın!

Bir tane kalbin var ve bunu hayatının sonuna dek bir kez doldurabilirsin.

Yapacağın kritik seçimlerle, o kalp ya nurla dolacak ya da kirle...

“Allah, hiçbir adamın vücuduna iki kalp koymamıştır...” (Ahzâb 4)

Vücudundaki kasları teşhir edip ego yapmak için tüm zamanını harcayan ve bunu hayat gayesi yapan kardeşim;

Göbeğinde altı baklava çıkarmayı başarmış ama imanın altı şartını bilmiyor maalesef!

Bilgi sahibi olmak ve hidayete ermek aynı şey değildir.

“Bizi dosdoğru yola ilet!” ayeti bunun bir delilidir. (Fatiha 6)

Bu ayeti her gün en az 40 kere okuyorsun ama her gün 40 defa “doğru yola hidayet et” diye dua etmeye de devam ediyorsun!

Biz Müslümanlar, her gün Allah’a yönelmeli ve her gün O’ndan hidayet istemeliyiz.

Çünkü bilgi ilaç gibiyse, hidayet su gibidir, ekmek gibidir.

Su ve ekmeğe bazen değil, her gün muhtacız biz...

Takipçi: Yatarken ışıkları hep açık bırakırım, çünkü ölümden korkuyorum hocam!

Hoca: Hayır kardeşim! Bütün kainâtı vizesiz ve ücretsiz gezebilmek için ruhunun, beden hapishanesinden kurtulması gerekiyor.

Allah, Kur’an’da buna “ölüm” diyor. Şu halde, bu dünyayı, tüm gezegenleri ve galaksileri, hiç yorulmadan temâşâ edebileceğin bir günden mi korkuyorsun sen?

Gerçek bir Müslümansan, o güne iyi hazırlan.

Zira o gün senin için bir yok oluş değil, sınırlarından ve limitlerinden kurtulduğun bir kavuşma günüdür.

“(Ona) “Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir” (denir.)” (Kâf 22)

Saliha ve salih olan karı kocanın helal olan boşanması bile Arşı titretir!

Günahlarda devamlılık da arzı titretir...

Mü’minler, görmediklerine iman etmişlerdir.

Görüyormuşcasına inanmak, ihsanın gereğidir!

İki gönül insanı konuşuyor hani:

Yunus Emre: “Gördüğüme inanmaz isem neye inanırım ihtiyar?”

Tapduk Emre: “Benim inandıklarım arasında pek azı göz ile görünür!”

İnsanlar okumuyor, dinlemiyor ve düşünmüyor!

Çalıştırmamaktan sebep, beyinler paslandı ve tembelleşti artık.

Şu durumda, birine anlatacağın dini bir hakikati olabildiğince basitleştirmen gerekiyor.

Eğer basit bir şekilde açıklayamıyorsan, yeterince anlayamamışsın demektir!

Bir daha oku, bir daha dinle, üzerinde düşün ve daha açık anlat.

Arkadaşlarının içinde bir tekinin bile bid’at ehli olması, maneviyatının ve huzurunun bozulması için yeterlidir.

Bir yemek tarifinde, malzemelerden biri bile bayat olursa, bütün yemeğin lezzetini bozar ve tencereyi çöpe attırabilir!

Günahlar, işlenirken geçici bir keyif verir!

Ancak sonrası, içkiden ya da uyuşturucudan uyanmışlık hissi gibi çok kötü duygular ve şiddetli vicdan ağrısıyla doludur!

“Ne derler” sorusuna bu kadar sarma;

Onların onayını almak için yaratılmadın sen.

İnsanları takmamayı öğrenebilirsen daha mutlu olursun…

Kabrin ilk gecesinde çok gergin bir ortamla karşılaşacaksın, hazır ol!

Hani dersin başında öğretmen diyordu ya:

“İndirin parmakları, listeden kaldırıcam!”

İşte o durumu binle çarp.

Kaliteyi, detaylar belirler.

ŞAHİN de araba, BMW de arabadır.

İkisi de seni istediğin yere götürür.

Peki aradaki fiyat farkı neden?

Fark, konforu sağlayan detayların kalitesinden.

Kalite Müslüman olabilmek için ince ol ve İslam’ın detaylarına önem ver.

DOĞAN görünümlü ŞAHİN olma;

BMW ol, FERRARİ ol.

Yapmaman gereken şeyleri yapmaktan kaçarsan, Allah seni sever.

Mükemmel olmak zorunda değilsin;

Sahte olma yeter!

Reytingini arttırmak istiyorsan, karşılıksız iyilik yap.

Müslümanların duasını alabilirsen, meleklerin arasında ismin sıkça duyulmaya başlar ve dikkatlerini çekersin!

Bununla beraber dualarını da alırsın ki bu da Allah dostu olma kapısının sana açılmaya başlaması demektir.

Kendi kendine olur mu, tesadüfen olur mu?

Sabah kalktın, hanım sana kahvaltıyı kurmuş.

Soğanı var, peyniri var, yumurtası var, çayı var...

Hanıma desen ki, “Bu sofra kendi kendine oldu, sen yapmadın hatun!”

Bu kadın seni oklavayla döver mi, dövmez mi?

Ateistliğin o anda biter mi, bitmez mi, Cosmos için söyle?

Ateistin Ateistliği, hanımın hazırladığı kahvaltıyı görünceye kadardır işte!

Dişlerini devamlı fırçalamakla çürümeyi önleyemezsin ama geciktirebilirsin.

Spor yapmak ve vücuduna iyi bakmakla yaşlanmayı engelleyemezsin ama geciktirebilirsin.

Japonların yaş ortalamasının Batı insanına göre daha uzun olması, sağlıklı beslendikleri ve bedenlerine daha iyi baktıklarının bir göstergesidir.

Buna rağmen;

“...Ecelleri geldiği zaman, onlar ne bir saat geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.” hükmü asla değişmez. (Nahl 61)

“Ümmetimin ömrü altmış, yetmiş yıl arasındadır.” buyurdu Resulullah aleyhisselatü vesselam. (Tirmîzî, Deavât 101)

Şimdi bir hesap yapalım:

Ömrünün 10 yılı çocuklukla geçiyor;

20 yılı çalışmakla;

20 yılı uykuyla;

5 yılı da tuvalet ve banyoyla...

Ahiretini kazanabilmek adına sana kalan vakit, ortalama 5 sene.

Bu 5 yılı ya içkiyle, küfürle ve zinayla geçirecek ya da akıllı bir tüccar gibi ebedî hayatına yatırım yapacaksın.

Seçim senin.

Bakarsan, görürsün.

Görürsen, seversin.

Seversen, yakın olmak istersin.

Yakın olursan, zina etmek istersin…

Allah Teala, sınırsız ilmiyle tüm bu aşamaları bildiği için, bize bir şeyi yasak etmiştir:

Bakış!

“(Resûlüm!) Mü’min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” (Nur 30)

Çölün ortasında, kumların üstünde bir saat bulduğunda, bu saat oraya yağmurla beraber düşmemiştir, bunu adın gibi bilirsin.

O saatin bir sahibi vardır ve saati oraya ya atmış ya da düşürmüştür değil mi?

Dünya üzerinde, o saatten çok daha kompleks ve karmaşık olan insan denilen simetrik bir makine var ve sen diyorsun ki, bu insan gökten düştü ya da tesadüfen oluştu!?

Hadi ama Ateist!

Düşünebilmek, o kadar da zor olmamalı!

Mealcilere göre Kur'ân'ı herkes anlayabilir ama alimler anlayamaz!

Yani, beyin ameliyatını herkes yapabilir ama beyin cerrahları yapamaz(!)

Oysa Allah şöyle der:

"İşte bu misaller var ya, Biz onları insanlar için getiriyoruz;

Fakat onlara alimlerden başkasının aklı ermez." (Ankebut 43)

Şeytan, Bedir günü 3 bin meleğin yardıma indiğini gördüğünde,

"Ben sizden uzağım" dedi ve gaza getirdiği müşriklerin ordusunu terketti!

Ne kadar güçlü silahların olsa da melekleri öldüremezsin değil mi?

“Hani şeytan onlara yaptıkları işi güzel gösterip şöyle demişti:

'Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur. Ben de yanınızdayım!'

Fakat iki ordu birbirini görecek hale gelip karşılaşınca gerisin geri dönüverdi ve: 'Ben, sizden uzağım, ben sizin göremediğiniz şeyleri görüyorum, ben Allah’tan korkarım' dedi.

Öyle ya, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Enfal 48)

Akıllı telefonlar, diziler ve bilgisayar oyunları, insana zamanı unutturuyor;

Ve insan, zamanı unuttuğunda ölümü de unutuyor!

Size ahiretin varlığının bir delilini söyliyim:

Hitler denilen Hristiyan adam, 6 milyonu Yahudi olmak üzere 10 milyon sivili öldürmüştür.

Şimdi bu adam intihar etmeden önce bu mazlumların eline geçseydi, ona nasıl bir ceza verebilirlerdi ki vicdanları rahatlasın?

En çok öldürebilirlerdi ama her zalim bir kez ölür.

Nerde adalet?

EL ADL olan Allah, ahirette 10 milyon mazlum insana bu adamı aynı acıyla öldürme ve haklarını geri alma fırsatını verecektir ki adalet yerini bulsun.

Her biriniz 20, 30, 40 yıl yaşadınız bu alemde.

Sorum şu ki dünyanın ne kadarını görebildiniz?

Halbuki dünya, kâinâtın yanında çok küçük bir yerdir.

Bahçemizdeki karıncalar için bahçe ne kadar büyük görünüyorsa, bizim için de bu dünya o kadar büyük görünüyor işte.

Şu halde, tamamına sahip olamayacağın ve tamamını gezemeyeceğin bir dünya için dininden taviz vermeye ve ebedî olan ahiret hayatını kaybetmeye değer mi, lütfen söyle?

Gıybet Dinamiti

Allah'ü Teâlâ'nın ﷻ namaz, oruç, hacc gibi emirlerini nefis perdesiyle yaparak, kendini dev aynasının karşısına geçirip beş-beşlik Müslüman olduğunu zanneden;

Lakin karşılaştığı her insanla, sohbet başlığı altında gıybet etme düşüklüğünü gösteren kişi, ibadetleriyle ahiret köşkünü imar ederken, gıybetiyle de her tuğlanın altına bir dinamit koyduğunun farkında değildir!

Topal Gibi Yürüyeceğim

İlköğretim, lise, üniversite, askerlik, iş, ev, araba, emeklilik ve manevi emeklilik; yani mezar!

Hayat maratonundaki varış noktaları bunlar.

Tüm bu varış noktalarının neticesinde, mezarın misafiri olacağım için koşmayı bırakıyorum!

Artık sadece, bir topal gibi seke seke yürüyeceğim.

İğne

Cahilin iğnesi isli, paslıdır.

Küçük ve acısız gibi görünse de hastalıktan başka bir şey vermez.

Aşığın iğnesi ise, tabip iğnesi gibidir;

Biraz acı verse de her hastalığın şifa bulur biiznillah

Beni Bağlamaz!

Askeriyede görev yapan hiçbir asker: "Buradaki emir ve yasaklar beni bağlamaz!" diyemez.

Eğer derse, suçlu durumuna düşer ve mahkûm edilir.

Aynen bunun gibi, İslam denen bu mukaddes müessese içerisinde görev yapan Müslümanlardan hiçbiri de yukarıdaki kelimeyi telaffuz edemez.

Ederse kâfir olur!

Yani Nemrud'dan veya Firavun'dan hiçbir farkı kalmaz!

Skor Gibi Gelir ve Gider

Sıhhat, kimsenin malı değildir.

Sahibi Allah'tır ﷻ.  Onu dilediğinden alır ve dilediğine verir.

Hüküm O'nundur; çünkü Hâkim olan O'dur…

Zenginlik ve mutluluk da böyledir:

Tıpkı basket maçlarındaki skor gibi, bir anda gelebilir ve gidebilir!

Ya Cezamız Hemen Verilseydi?

İbadet; kelime olarak, "abad" kökeninden türemiş olan bir kavramdır.

Abad; mutluluk, huzur, sevinç ve sonsuzluk manalarına gelir.

Bu itibarla; rahatı, huzuru ve saadeti arayanların yolu, Allah'a ﷻ ibadetten ve kulluktan geçer.

 

Kâinatı yoktan var eden yüce Allah ﷻ yarattığı her canlıya bir sorumluluk, bir görev yüklemiştir.

Bazen düşünüyorum da bu kulluk görevini yapamayan insanlar Allah ﷻ tarafından; havlamayan bir köpeğin def edilmesi gibi, süt vermeyen bir ineğin ve koyunun kesilmesi gibi, ya da yumurtlamayan bir tavuğun haşlanması gibi haşlansaydı bu dünyada, neler olurdu acaba?

 

Hakk'ın cemaline bakmak isteyen,

 Mirac'ı düşleyen; Dur namazına!

      Arş'a, Kürs'e, Levh'e çıkmak isteyen,

  Yönelip Kâbe'ye, dur namazına…

Gözlerimi Yumup Açtım ki…

Hayatım, gözlerimi yumup açmak kadar kısa mı?

 

Bu küçük pencereleri ilk yumup açtığımda, okulu bitirmiştim.

 

Bir dahaki açmamda ise, askerden geldim.

 

Daha sonrakinde evlendim ve çocuğumun olduğunu gördüm boyumca…

 

Kararlıyım, bir daha bunu yapmayacağım!

Muhtemelen, gözlerimi mezarda açarım bu sefer…

Bedevi Olsam Yeter!!

Ne demek, "Bedevi gibi olayım bana yeter!"

Aşk yolunda Ebu Bekir'in yaveri olmak varken, aza kanaat ne demek?

"Peygamberimi ﷺ rüyamda bile görsem dayanamam!" diyorsun ya, bu ne demek?

Kıt bakıyorsun dostum;
Sen Allah'tan ﷻ korkmuyorsun!
Korkmaktan korkuyorsun!

İşte şimdi düşün, bu söz ne demek?

Ağlamak

 

Ağlamak, istifra etmek gibidir...

Midesi aşırı derecede bulanan bir insan, kustuğu zaman nasıl ki bir rahatlığa kavuşuyorsa, ağlayan bir insan da gönlünde biriken kiri, sıkıntıyı ve gamı, gözlerindeki yaş vasıtasıyla defeder.

O’ndan Gelen Yutulur…

 

Günlerce aç ve susuz bulunan bir insan, önüne gelen yemeğin ve suyun soğukluğuna, sıcaklığına, kirliliğine, temizliğine bakmaz. Hemen karnını doyurur.

 

Allah'a  ve aşkına aç olan insan da O'ndan gelen dert ve sıkıntıları hiç bakmadan ve tiz ses etmeden yutar…

Ölü Yemekleri Dirilttiği Gibi Diriltir!

 

Bugün de sofraya benim dediğim gibi otur.

Ekmeğe, yoğurda, pilava ve ete benim dediğim gibi bak. Hepsinin cansız ve ölü olduğunu göreceksin!

 

Kâinata hayat veren yüce Allah  can taşıyan insanın boğazından geçen her cansız lokmaya, mide denilen bir fabrikada can verir ve diriltir.

 

Ölmüş olan gıdaların tümünü midemizde diriltmeye muktedir olan Yaratıcı, açıkça, ölmüş olan insanları da böylelikle diriltmeye kadir olduğunun mesajını vermiş olur…

Peygamber Mesleği

Adam yetiştirmek, Peygamber mesleğidir. Peygamberler bu mesleği, varisleri olan alimlere ve Allah dostlarına miras olarak bırakmışlardır.

 

Bu mürşidler de, Peygamberden aldıkları ilim ve feyizle, karşılaştıkları her insanı, kâmil ve olgun bir “Adam” etmek için uğraş verirler.

 

Toprağın altında gizli olan her definenin bulunması için kazılmaya ihtiyaç olduğu gibi, insanın derinliklerinde gömülü olan o eşsiz hazinenin bulunması için de, gerçek define avcıları olan Allah dostlarına ihtiyaç vardır.

 

Bırak işi ehline, muhabbetle kazsınlar;

Zift dökülmüş gönlüne, "Allah" ismin yazsınlar!

Kalp ve Televizyon Ekranı

 

Her insanın kalbi, bir televizyon ekranına benzer…

 

Yayınını şeytan kanalından yapan bir ekrana sahip olan insan, her yanına hasedi, fesadı, fuhşu, yalanı ve bozgunculuğu yayar.

 

Yayınını Rahman kanalından yapan gönüllerse; sevgiyi, dostluğu, birliği ve yardımlaşmayı haykırmanın şevki ve zevki içindedirler…

 

Cahillere Aldırış Etme

 

Gaflet uykusundaki cahillerin sözlerine aldırış etme!

 

Bazı insanlar uyku halinde, "Gel, git, şunu yap, bunu yapma!" gibi sözler sarf derler.

 

Cehalet ehlinin sözleri de bunların sözleri gibi hiçbir dayanağı olmayan, hükümsüz; boş ve faydasız olan kelimelerden ibarettir…

Nefs Örümceği

 

Nefs örümceğinin ördüğü gaflet ağına yakalanan her can kuşunun, yan gelip yatmanın tam aksine, bir an evvel örümceğin zehirli nefesinden kurtulmanın yollarını araması gerekir!

 

Bunun için, zamanının çoğunu din ilimlerini okumaya ve dinlemeye vermelidir.

Aklın Midesi

 

Her vücudun bir midesi olduğu gibi, her aklın ve her kalbin de bir midesi vardır.

 

Aklın midesi, ilim ile doyar. Buradaki ilim arttıkça, kişinin hayata ve olaylara bakış açısı da olgunlaşarak gelişir.

 

Daha iyi neticelere varır ve daha iyi kararlar alır.

 

Her şeye meyyal olan kalbin doyumu ise, ancak zikrullah balı ile mümkündür…

Günahım Küçük

 

"Benim işlediğim günah küçüktür" deme sakın!

 

Unutma ki küçücük bir izmarit, büyük bir ormanın yok olmasını sağlayabilir.

 

Akrep de küçüktür değil mi?

 

Ancak korunup sakınılmazsa, dev gibi bir insanı dahi öldürebilecek zehre sahip olduğu görülür…

Kandiller

Hey!

Gök birledi; rahmet yağıyor.

Ne kaçıyorsun?

 

Yırt bağrını, aç ceplerini, terse çevir şemsiyeni!

Doldur doldurabildiğince…

Zebra

 

Kötü ahlaklı insanlar, terbiye edilmemiş azgın bir zebranın üzerinde seyahattedir.

 

Her an, düşme ve çiğnenme tehlikesiyle karşı karşıya!

Hazine

Bir gömü ve hazine bulan insanlar, buldukları hazinenin hiç kimse tarafından bilinmemesi ve paylaşılıp bölünmemesi için, insanların bundan haberdar olmasını istemezler.

 

İman hazinesine sahip olan Mü'minler ise, bu eşsiz hazinenin yerinin herkes tarafından bilinmesini ve dünyada yaşayan her ferdin bu zenginliğe sahip olmasını murad ederler…

Kimlik

 

Devletin kanunundaki nüfus kimliği, Allah'ın  kanunundaki namaz demektir.

 

Devlet memuru olan polislerin, kimliksiz olman sebebiyle seni nezarethaneye atmalarından korktuğun gibi,

Allah'ın  memuru olan zebanilerin namazsız olman sebebiyle; yiyeceği ateş, içeceği irin, dostlarının da akrepler, yılanlar ve şeytanlar olduğu o sıcak nezarethaneye atmalarından da korkmalısın!

Her Şoförün Harcı Değil!

İçindeki trafik canavarını, yalnızca insanların yapmış oldukları araçları kullanırken durdurmakla kalmayıp, Allah Teâlâ’nın  yaratmış olduğu beden aracını kullanırken de frenleyebilmek, her şoförün harcı değildir…

Dua mı, Alkış mı?

Geçmişte çektirmiş olduğun fotoğraflara bakarken zamanın nasıl su gibi akıp gittiğini, gideceğini ve bir zaman sonra, seni toprağın koynuna verecek olan yakınlarının, o fotoğraflara bakarken, seni ya alkışlarla ya da dualarla anacaklarını unutma!

Sen dualarını iste herkesten, alkışları boş zira…

Dün-Ya

 

Dünyanın ne demek olduğunu soranlara, "Dün-ya" demek, dünden bugüne elinde kalanın ne olduğunu sorarak cevap vermektir…

Düğününden Korkma!

 

Doğumuyla beraber ölümle nişanlanan bir insanın kendi düğününden korkması, düğün gününe hazırlıklı olmadığının alametidir!

Zürafa

 

Kibirli insan, sırdan ve hikmetten mahrumdur.

Çünkü o, herkese ve her şeye zürafa gibi tepeden bakar!

Sifonsuz Hela

 

Bazı insanlar, sifonsuz helaya benzer!

Temizlikten uzak olmaya alışkın oldukları için, pislikten rahatsız olmazlar.

Cırcır Böceği Ol Bu Kez!

 

Ey âşık!

Karınca gibi, “Kışın ne yaparım” kaygısıyla yuvana dane biriktirerek vaktini zayi etme bu dünyada!

 

Derim ki; cırcır böceği gibi, gönül sazının tellerinden çıkan nağmeleri dinlemekle geçir ömrünü!

 

Ne de olsa, aşığın bir ismi de “deli” değil midir?

Gerçek Dost

 

"Dost" bildiğim yağcılar, bizi kutsal eyledi!

Sırtımdaki akrebi, gerçek dostum söyledi...

Muz Kabuğu

Bugün işlediğin her günahın; yarın kıldan ince, kılıçtan keskin olan Sırat köprüsü üzerinde yürürken, ayağının altına dolanmış bir muz kabuğuna dönüştüğünü görürsen hiç şaşırma!

Berat Gecesi

 

Berat gecesinin ne demek olduğunu, idam talebiyle yargılandığı mahkemedeki hâkimin ağzından; “Berat” sözünü duyan sanığa sormalı!

Müftü, Nefsi Emmare Hazretleri!

 

Nefs denilen müftüden fetva alanlar için,

Allah Teâlâ’nın  her emrine bir bahane, bir kaçış yolu vardır muhakkak…

Edep

 

Edep; daima Allah  ile beraber olduğunu bilmek ve bulunduğun her yerde hakikati, yani yüce yaratıcının buyrukları doğrultusunda, o mekâna en uygun olan şeyi yapmaktır…

Hizmetçi Ve Sultan

 

Cennetin hizmetçisiyle, dünyanın sultanı arasındaki fark;

Uçak ile sineğin arasındaki fark gibidir…

Ansızın Çekilen Fotoğraf

 

Hiç haberin olmadan, ansızın çekilen fotoğrafındaki acizliğin, ölüm anının benzeri değil mi?

Dış Yüzün ve İç Yüzün

 

Dış yüzünden çok, iç yüzünü mamur etmeye önem ver! Zira çay ne kadar güzel olursa olsun, suyu bozuksa içilmez!

Aslan ve Kedi

 

Bazı insanlar kedi gibidir; Fare gördüklerinde kabarır, aslan kesilirler!

Bir köpekle karşılaştıklarındaysa kaçacak delik ararlar, tıpkı kertenkele gibi…

Kalorifer Peteği

 

Sevgisi olmayan kalpler, ısı vermeyen kalorifer peteği gibidir; hiçbir işe yaramaz.

Başarılılar

 

Başarılar ve başarılılar, her zaman için kıskanılmaya mahkumdur!

Kitaplar Yetmez ki!

 

Kâinatın hâliki ve mâliki olan Allah’ı ﷻ sağır kitapların dilsiz satırlarında arayan ve tanımaya çalışan insan; toplu iğneyle define aramak gibi zor bir işe girişmiştir!

 

Rabbi bilmek yolu, değil okumak!

Gönle bin bir desen nakış dokumak…

Direksiyon

 

Akıl dedikleri, beden arabasındaki bir direksiyondur;

Asıl olansa, direksiyona hâkim olan kalbi hislerdir…

Ya Din Olmasaydı?

 

Eğer Allah  kullarının salihlerini ve kâfirlerini ayırt etmek için bir din, bir kurallar bütünü yaratmasaydı; Cennet gayet basit ve ucuz ve dahi Cehennem de lüzumsuz olurdu…

Tekerleksiz Araba

 

Nasıl ki tekersiz araç gitmezse;

Hep yolda kalınır, ‘Allah’ denmezse!

Her şeyden habersiz bir şekilde uykuya dalmış olan yorgun bedenlerin ruhları, her şeyden haberdar olan Allah'ü Teâlâ’nın  kudretindedir.

 

O Allah  uyuyan bedene ruhunu ister geri verir ve uyandırır; isterse vermez.

Dinini İyi Öğren

 

Sorunların çoğu, bir insanın yaptığı işi tam olarak bilmemesinden kaynaklanır.

 

Mesela, yemek yapmasını çok iyi bilen ve müşterileri tarafından daimî olarak tercih edilen usta bir aşçının, zihnine fesat karıştırmaya, yöntemlerini, fikirlerini ve inancını bozmaya kimsenin gücünün yetmeyeceği gibi;

 

Dininin emir ve yasaklarını noksansız olarak bilen samimi bir Müslümanın, inancını zedelemeye ve tereddüte sevk etmeye de kimsenin gücü yetmez…

Kendin Çekersin

 

Kendi yaptığının cezasını ancak kendin çekersin!

 

Eğer sen gün boyu yemek yemediysen benim karnım acıkmaz, senin ki acıkır. Akılsız başının sancısını benim midem çekmez, seninki çeker.

 

Hoş; aç olduğun için bağırıp çağırırsan, benim başımı da ağrıtabilirsin ama!

 

Davud, akıl mesabesindedir.

Câlut, nefs mesabesindedir.

Dâvud, Câlût'u öldürünce, Allah, kendisine hikmet ve saltanat ihsan etti.

Hikmet ve tesir sahibi bir İslam davetçisi olmak istiyorsan nefsine vurmalısın.

Onu kırmalısın.

Öyle kaliteli bir hayat yaşa ki, öldüğünde hayvanlar bile arkandan ağlasın.
"Hayrı öğreten kimse öldüğü zaman, onun ardından gökteki kuşlar, yerdeki canlılar ve denizdeki balıklar ağlarlar." (Hadis - Riyâzüs salihîn)

"Hocam hangi tür oyunları oynamayı seviyorsunuz?"

- Özellikle şeytanları kestiğim ve tanrıları parçaladığım oyunları çok severim.

Amacına yürürken seni yavaşlatan insanlarla yolunu ayır. 
Onlar ayak bağıdır, prangadır. 
Senin hedefin büyük. Küçük hedeflerse, küçük insanların işidir.
Kin gütme, düşmanlık etme ama mesafe koy onlarla. 
Uzaydaki yörüngesine yükselen her uydu, yeri geldiğinde gereksiz parçalarını üzerinden atmalıdır.


"Arnavutlar ne işe yarar hoca?" dedi alaycı bir tonla.
"İstiklal Marşı'nı yazar ve 1000 yıl sana bu şiiri okuturlar" dedim.

“Hoca o kanala çıkmasın”, “Hoca şunlarla görüşmesin” deyu bize don biçmeye çalışan cuhela takımına sözüm şu:
KEFEN GİYMİŞ ADAMA DON BİÇİLMEZ ☝️
Kudursanız da, çatlasanız da, her mecrada İslam’ı haykırmaya ve hayatlar kurtarmaya devam edeceğim.
Şeytanlar, şeytanları;
Sadıklar, sadıkları destekler.

Engelli kardeşlerimize, "İmalât hatası" diyerek hakaret edenler,
Bir gün, "Kullanım hatası" olarak uyanmaya hazır olsunlar.


İlim meclisinde olmak, zaman makinesinde seyahat etmek gibidir.
Bilginin verdiği enerjiyle, geçmişe, bugüne ve geleceğe bir anda ışınlanabilirsin.

Yaptığın her ibadet sana 3 şey kazandırır:

1. Ahiret parası demek olan sevap;

2. Kalbini ve aklını temizleyerek huzur;

3. Nefsini terbiye ve şeytanına işkence.

Facebook'u yok,

Twitter'ı yok,

İnsta'sı yok,

Ama 2 milyar takipçisi var ve dünyanın her ülkesinde adı, "Allah'ın Resulü" diye okunuyor.

Şu dünyanın gördüğü en değerli insan Muhammed aleyhisselam şüphesiz.

Kaslarını geliştirmekten çok aklını geliştirmeye odaklan.

Çünkü dünyayı değiştirenler, kasları şişkin olanlar değil aklı keskin olanlardır.

Hayatın boyunca 3 farklı hapishanede zaman öğütüyorsun! Önce öğrencilik hayatına giriyor ve 20 yıl boyunca okul hapishanesine tıkılıyorsun. Kuralların, emirlerin ve derslerin sonu gelmeyen bir hapishane...

Okul bitiyor ve sonraki adımda iş hapishanesine atılıyorsun. Çok fazla patronun var; görevlerin ve stresin çok daha fazla bu hapishanede. Köle gibi kullanılıyorsun!

Sonra emekli oluyorsun ve seni son hapishaneye sokuveriyor en sevdiklerin. Huzurevi hapishanesi.

Yepyeni kurallar ve yine emir almalar bitmiyor...

Öldüğünde, kabir hapishanesi; Kıyamette, Cehennem hapishanesi...

Tüm bu yorucu duraklardan sıyrılıp ebedî özgürlük ve zevk yurdu olan Cennet için güçlü bir yatırım yapman akıllıca olmaz mı sence?

“Sevenlerin çoğalıyor ama düşmanların da artıyor hocam” dediler!

İnsanlar sizi kontrol edemedikleri zaman sizden nefret etmeye başlarlar.

Batı, Türkiye’den nefret ediyor!

Dinsizler, Kerem Hoca’dan nefret ediyor!

Doğal…

Birey olma, cemaat ol! Sâdıklarla beraber ol!

Şu elimdeki parmakları görüyor musun?

Çok ince ve kolay kırılabilir görünüyorlar.

Ama sıkıca bir araya geldiklerinde öldürücü bir silaha dönüşebiliyorlar. (Yumruk)

Dünyada Kur'an'dan başka hiçbir kitabın hafızı yoktur!

Unutma!

Bugün sadece senin değil, şeytanın da bayramı.

Ramazan bitti, zincirlerinden kurtuldu ve eski gücüne kavuştu.

Tek hedefi, senin imansız olarak ölmen ve cehenneme gitmen.

Yeni senemiz ve yeni savaşımız başlıyor.

Gazamız ve bayramımız mübarek olsun.

Gıybet, zinadan büyük günahtır.
İftira, gıybetten büyük günahtır.

“Senin en büyük düşmanın nefsin, iki kaşının arasındadır.” der Peygamberimiz aleyhisselam. (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1/143)

Biz müslümanlar, günde 40 rekat namazda 80 defa yaratıcımıza secde ediyor ve egomuzun başına itaat topuzuyla vurmuş oluyoruz. Secdeleri yapmayan, bu antrenmana girmeyen zayıflara ise nefsi her gün ve her olayda topuzu vuruyor ama kişi bunun farkında değil. Sadece sonuçları görebiliyor bu aciz. Peki sonuçlar nedir?

Küfür eder, gıybet yapar, içki içer, yalan söyler, hesap gününden korkmaz!..

Bunlar nefsine vurmamasının sonuçları, yani hastalıklardır.

Usta bir doktor, bu hastalıkların kökenini yoketmeye çalışandır ki hastalık bir daha tekerrür etmesin.

Acemi doktorsa sonuca odaklıdır, hastalığı bitirmekle ve tekrar etme olasılığıyla ilgilenmez!

İlacı yazar ve hastayı başından savar.

Cennetten önce dünyada mutlu olmak istiyorsan:

1. Vücudunu spora ZORLA!

2. Nefsini ibadete ZORLA!

İkisi de salaktır ve çalışmaya karşı koyacaklardır.

Aklınla baskı kur ve ZORLA!

Ateizm fazla gelirse, Deizm projesi;

Selefilik aşırı gelirse, Mealcilik projesi;

Eşcinselliği miden kaldırmazsa, Cinsiyetsizlik akımı…

Kafirlerin nesli yok etme teklifleri çok yönlüdür.

Seç, beğen, al.

Çöpçüler, sokakları temiz tutmaları sebebiyle halkı bulaşıcı hastalıklardan korudukları için en az doktorlar kadar sevap kazanırlar.

Korkularının üstüne git! Agresif ol ve yüzleş onlarla. Sert saldır!

Vücudunda bir yer tutulup ağrıdığında, masör kişi o bölgeye sert bir masaj yapar, ödeme dönüşmüş olan kas yapını yumuşatır ve ağrı biter.

Hayvanseverlerle doğaseverlerin Gazze’lilere yapılan soykırımı eleştirdiklerini gördünüz mü?

Göremezsiniz çünkü hepsi sahte, hepsi rol!

Katledilenler müslüman olunca, sayaç onların lehine işliyor!

Sakın unutmayın!

Filistinlilerden nefret ettikleri kadar bizden de nefret ediyorlar.

Sadece sıramız gelmedi!

İçeriği ve reklamları kişiselleştirmek, sosyal medya özellikleri sunmak ve trafiği analiz etmek için çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanımınızla ilgili bilgileri ayrıca sosyal medya, reklamcılık ve analiz iş ortaklarımızla paylaşabiliriz. İş ortaklarımız, bu bilgileri kendilerine sağladığınız veya hizmetlerini kullanırken topladıkları diğer bilgilerle birleştirebilir.