Benim Babam Hacı!

Benim Babam Hacı!

Benim Babam Hacı!

Her gün evimizde, işimizde, mahallemizde ya da misafir olduğumuz hanelerde yaptığımız İslami münazaralarda, birçok insandan, alışılagelmiş ve kalıplaşmış olan bazı sözler duyarız:
 
"Benim dedem hacıdır", "Babası da alimmiş", "Benim annem de başörtülü", "Babam Cuma'ları asla kaçırmaz!" vs...
 
İnsanın fıtratında vardır; yapamadığı bir iş mevzu bahis olduğunda, o işi yapan bir yakınını ön plana çıkartarak kendini tatmin etmeye çalışır.
 
Örneğin, konu futbolsa ve kendisi bu sporla uğraşmıyorsa, "Dayımın oğlu filanca takımında top oynuyor..." der konuya çok yakın görünebilmek için.
Ya da, televizyonda bir yakın dövüş filmi izliyorsa; "Amcamın oğlu da böyle yapabiliyor, siyah kuşak Tekvando'cu." diyerek, kendince konuya yabancı olmadığını vurgulamış olur etrafındakilere.
 
Bugün toplumun hangi kesiminde olursak olalım, konu İslam olduğu vakit, karşılaştığımız ilk handikap bu oluyor malesef.
Her nedense, insanlar basit bir "Yapamıyoruz!" demek yerine, sülalelerinindeki yakınlarının isimlerini teker teker saymayı tercih edebiliyorlar!
 
Lafla peynir gemisini yürütmek, günde beş defa huzura durmaktan kolay ne de olsa! "Çenebazlıktan kim yorulmuş?" diye sorsak, ses çıkaran da olmaz tabi ki...
 
Halbuki, insan hiçbir zaman öz eleştiriden uzak olmamalı.
Gerektiğinde vicdanında kendi mahkemesini kurmalı, kendi savcısı, kendi hakimi olmalı ve kendi kendisini eleştirmesini bilmeli ki yaptığı yanlış hamleleri düzeltebilsin.
 
Anladık; dayın şöyle de, teyzen böyle...
İyi, has da sen nasılsın, halin nasıl?
Bu ne türkü, bu ne fasıl?
Ne makam var, ne de usül!
Bir acayip bizim nesil...
 
Aynanın karşısına geç de bir kendine bak!
Yalnız her zaman kafanda gezdirdiğin o alışkanlık gözlüğünü bu kez bir yana bırak.
"Saçlarım bozulmuş, nerde tarak?"
Kaşına, gözüne bakma bu kez; özüne bak!
 
Cahiliye döneminde yaşayan insanlar mallarının çokluğuyla, evlatlarının çokluğuyla, atalarının çokluğuyla övünür dururlardı hatırlayın.
Hatta kendi aralarındaki bu büyüklenme yarışı o kadar ileriye gitmişti ki, mezarlıkta yatan ölülerinin çokluğu bile, onlar için büyük bir gurur kaynağı olmuştu.
Bu bozuk düzeni bir anda yıkmaya kadir olan Allah (c.c), Kur'an'ında onlara buyurdu:
 
"Çoklukla böbürlenmek sizi o kadar oyaladı ki,  Ta kabirleri ziyaret edişinize kadar.  Hayır, öyle değil, yakında öğreneceksiniz!  Yemin ederim, o alevli ateşi mutlaka göreceksiniz!  Sonra o gün, dünyadaki nimetlerden muhakkak sorulacaksınız!" (Tekasür: 1-2-3-6-8)
 
İnsan, irfanla insan; cehaletle hayvandır...
Kur'an, bilenlerle bilmeyenlerin arasına bir çizgi koymuş ve onları ebediyen ayırmıştır.
Kimse kimsenin yerine yemek yiyemediği ya da uyuyamadığı gibi, hiçkimse de hiçkimsenin yerine ibadet yapamaz!
Yapsa bile, Ahmed'in yediğiyle Mehmed'in karnı doymaz...
 
Ha yeri gelmişken söyleyeyim:
Benim babam da hacıdır ama çalışıyorum!..
 
Kerem Önder / 3 Eylül 2001