KAZA NAMAZI VAR MI?

KAZA NAMAZI VAR MI?

KAZA NAMAZI VAR MI?

Soru: Selamün aleyküm hocam. Çalıştığım iş yerinde Selefi bir arkadaş kaza namazı diye bir şey olmadığını, geçmişte kılmadığım namazları kılmak zorunda olmadığımı söyledi. Kaza namazının delili yokmuş. Selefi olursam kaza kılmak zorunda değilmişim. Bu konu hakkında beni aydınlatır mısınız?

Cevap: Ve aleyküm selam

Mezhepsiz Vehhabi-Selefiler, namaz kılmayanlara direk kafir dedikleri için, onlara göre siz namaza başladığınız anda Müslüman oldunuz(!) Evveliyatınızda oruç ta tutsanız, Cumalara da gitseniz, müşrik olarak gitmiştiniz(!)
Bu delilsiz ve müçtehidsiz olan arızalı zihin yapısıyla, milyara yakın Müslümana da müşrik damgası vurmuş olurlar.
İş arkadaşınız, sizi kendi uyduruk akidesine çekmek için de bir söz uydurmuş: 'Selefi olursan borçların sıfırlanır(!)'
Allah ile pazarlık yapabilen(!) bu adamlar, kimin alacağını kimden siliyor(!)?
 
Sözü uzatmadan, alimlerin konu hakkındaki delillerine geçelim:
 
* KAZA NAMAZININ DELİLLERİ
 
Kasten namazı terk etme günahının, kaza ile telâfisinin mümkün olmayacağı, esasen Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in bu konudaki söz ve uygulamalarının hep mazeret sebebiyle vakti geçirilmiş namazlarla ilgili olduğu düşüncesinden hareketle, bazı kimseler kasten, bile bile terk edilmiş olan namazların kaza edilemeyeceği görüşünde iseler de, başta dört mezhep müctehid ve fakihleri olmak üzere İslâm âlimlerinin cumhuruna (çoğunluğuna) göre, edası farz olan namazların, mazeretsiz, kasten terk edilmiş de olsa, kazası da farzdır.
 
Kur’an’da vaktinde kılınamayan namazların kaza edilmesi ile ilgili olarak açık bir ifade bulunmamakla birlikte, Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) bizzat kendisi vaktinde kılamadığı namazları kaza etmiş ve ashabına da bunu tavsiye etmiştir.
 
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)
 
“Kim namazı unutursa veya uyuyup kalırsa hatırlayınca onu kılsın. Onun kefareti ancak budur.” buyurmuştur.
(Buhari, Mevakitü’s-Salati, No: 572; Müslim, Mesacid ve Mevadi’u’s-Salat, 56 H. No: 1592)
 
Yine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle ikindi namazını kılamamışlar; bunun üzerine,
 
“Bizi ikindi namazından alıkoydular. Allah da onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun” diye beddua etmiş ve ikindi namazını akşam ile yatsı arasında kaza etmiştir. (Müslim, Mesacid ve Mevadi’u’s-Salat, 36, H. No: 1450)
 
Ayrıca Hayber Fethinden dönerken, bir yerde konakladıklarında uyuya kalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra kaza etmişlerdir. (Müslim, Mesacid ve Mevadi’u’s-Salat, 56, H. No: 1592)
 
Beş vakit namazın farzı ve vitir namazı kaza edilir. Kazaya kalan sabah namazı, o günün öğle vaktinden önce kaza edilecekse sünneti de kaza edilir.
 
Ayrıca, öğle namazının dört rekatlık ilk sünneti de vakit çıkmadıkça öğlenin farzından sonra kılınır. Öte yandan geçmiş namazlar, kazaya nasıl kaldıysa öyle kılınırlar, yani seferi olarak kaldıysa seferi, mukim olarak kaldıysa mukim gibi kaza edilir. (Mevsili, İhtiyar, İstanbul, I, 63-65)
 
Unutma ve uyuma gibi bir mazeret olmaksızın, kasıtlı olarak terk edilen namazların kazası ile ilgili herhangi bir hadis bulunmamaktadır. Fakat bu, kasıtlı olarak terk edilen namazların kazasının gerekmediği anlamına gelmez.
 
Zira örneğin, Ramazan’da kasıtlı olarak cinsel ilişkiye girerek orucunu bozan kimseye Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hem keffareti hem de o günkü orucun kazasını emretmesi, bir farz ibadetin kasıtlı olarak terk edilmesi durumunda da kazasının gerektiğine delildir.
 
(Beyhaki, Sünen, Daru’l-Fikr, ts. , IV, 226)
 
Öte yandan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bir mazerete dayalı olarak vaktinde kılamadığı namazları kaza etmesi ve sahabeye de bu yönde emir buyurmasına bakılacak olursa, mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza edilmesinin evleviyetle gerekli olacağı sonucuna ulaşılır. (Nevevi, el-Mecmu’, Daru’l-Fikr, ts., III, 71)
 
CEVAP 2:
 
Namazın kazasıyla ilgili hadisler şöyledir:
 
“Biriniz bir namazı unutursa, hatırladığında onu kılsın. Çünkü bunun başka bir kefareti yoktur.” (Buhari-Müslim / Neylu’l-Evtar, a.y)
 
“Kimin uykudan dolayı ve unutarak kılmadığı namazı varsa, hatırlayınca kılsın. Çünkü yüce Allah: ‘Beni anmak için namaz kıl’ (Tâhâ 14) buyurmuştur." (Müslim / Neylu’l-Evtar, a.y)
 
“Kim vaktinde namaz kılmayı unutursa, hatırladığı zaman kılsın. Çünkü Yüce Allah: ‘Beni anmak için namaz kıl’ buyuruyor.” (Buhari, Tirmizi hariç/kütübü Sitte (Neylu’l-Evtar, a.y) -
 
Aslında denilebilir ki, Hz. Peygamberin, namazın kaza edilmesinden söz ettiği yerde, “unutmak veya uyku” gibi iki gerekçeyi zikretmesinin sebebi, kaza namazlarının ancak bu iki şarta bağlı olduğuna işaret etmek için değil, mü’min kimselerin mazeretsiz namazı terk etmesinin düşünülemeyecek kadar kötü bir şey olduğuna vurgu yapmak içindir.
 
Buna göre, mü’min bir kimse, olsa olsa namazı ya uykuda olduğu ya da unuttuğu için terk edebilir. Bu üslup irşadın bir gereğidir.
 
Aksi takdirde, şayet “kim bir namazı terk ederse, onu daha sonra kaza etsin” demiş olsaydı, birçok kimse, namazı kazaya bırakmanın çok önemli bir şey olmadığını düşünür; vaktinde kılmazsam da sonra kılarım diyebilirdi. Oysa bu tarz bir düşünce, çok ciddi bir laubaliliktir.
 
- Hz. Peygamberin, Hendek savaşında düşmanın fırsat vermemesi yüzünden ikindi namazını (bazı rivayetlerde 4 veya beş vakit namazı) kazaya bıraktığı, daha sonra bunları kaza ettiği bilinmektedir. (Tirmizi, Nesai, İbn Hanbel’in bu rivayetleri için bk. Nasbu’r-Raye, 2/264-166)
 
- Hz. Peygamberin bu gazvede unutmadan ve uykuda kalmadan geçirdiği bu namazlarını kaza etmesi, işi sadece “unutma” ve uyku"ya bağlamanın yersiz olduğunun delilidir.
 
- Kaza namazını inkar eden batıl Zahiri mezhebinin imamı Davud ile onun talebesinin özelliği, nasları zahirinden başka bir anlamda kabul etmemektir. Bu mezhebin tabileri iki elin parmağı kadardır. Daha doğrusu bu mezhep çoktan tarihe karışmıştır.
 
İşte bu mezhep imamlarına göre, hadiste “unutarak” denildiğine göre, unutmadan bilerek kazaya bırakılan namazlar kaza edilmez(!)
(Vehhabi-Selefiler, delillerini müçtehid alimlerden değil, bu tür radikal cereyanlardan alırlar.)
 
Halbuki “Allah’ın borcu, ödenmeye en layıktır” manasına gelen hadisin bu konudaki ifadesi çok açıktır. (Buhari, Savm, 43; Müslim, Sıyam, 154,155; Neylu’l-Evtar, 1-2/333)
 
- İmam Nevevi, bu zahiri mezhebine bağlı alimlerin görüşlerine itibar edilmeyeceğini, bu görüşün bir cehalet mahsulü olduğunu belirtmiştir. (Nevevî, Şerhu sahihi Müslim, 5/183)
 
- Bilerek de olsa vaktinde kılınmayan namazın kaza edilmesinin gerekli olduğu konusunda dört mezhep alimlerinin ittifakı bir icma hükmündedir. Bunun dışındaki görüşlere itibar edilmez.
 
CEVAP 3:
 
İmam-ı Rabbani (rahmetullahi aleyh) şöyle der:
 
"Farzın yanında nafileler kıymetsizdir. Sünnetlerin farzlar yanındaki kıymeti de, deniz yanında bir damla su gibi bile değildir. Melun şeytan, mü’minleri aldatarak, farzları küçük gösteriyor, nafileyi teşvik ediyor. Hâlbuki bir altın zekât vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevabdır." (Mektubat-ı Rabbani 1/29, 1/260, 3/17)
 
Yıllarca farz kaza namazı borcu olana sünnetleri bırakma demek, koca denize değil, bir damlaya itibar et demek gibi çok abes ve cahilce bir sözdür.
 
Hiç kazası olmayanın da kaza namazı kılması caizdir. (Redd-ül-muhtar, Hindiyye)
 
Farzlara önem verip, tembellikle yapmayanın imanı gitmez, fakat bir farzı yapmayan Müslüman, iki büyük günaha girer:
 
Birincisi, o farzın vaktini ibadetsiz geçirmek, yani farzı geciktirmek günahıdır. Bunun affolması için tevbe etmek, yani pişman olmak gerekir.
 
İkincisi, bu farzı terk etmek günahıdır. Bu büyük günahın affolması için, bu farzı hemen kaza etmek gerekir. Kazayı geciktirmek de, ayrıca büyük günah olur. Kaza geciktikçe, günahlar, katlanarak artar, sayılamayacak kadar çoğalır.
Hadis-i şerifte, "Bir namazı, bilerek, özürsüz kılmayan, seksen hukbe [1 hukbe = 80 yıl] Cehennemde kalacaktır" buyuruluyor. Bu müthiş günahların altından kurtulabilmek için, farz namazları bir an önce kaza etmek gerekir. (Tergib-üs-salat)
 
İbni Nüceym hazretleri şöyle der:
 
"Farz namazları vaktinden sonraya bırakmak büyük günah olup, ancak tevbe etmekle affolur. Tevbe ederken, kılmadığı namazları kaza etmesi gerekir. Kaza etmeye gücü varken kaza etmezse, ayrıca büyük bir günah daha işlemiş olur." (Kebair ve segair)
 
- Bir kimse, hadis-i şerifle kılınması çok övülen kuşluk, evvabin, teheccüt gibi namazları ömründe hiç kılmasa, ahirette niye kılmadın diye sorguya çekilmez. Fakat bir farzı yapmazsa, büyük günah işleyeceği için sorguya çekilir.
Âlimlerimizin bildirdiği gibi, kılınması şart olan farzı geciktirip, nafile kılmak ahmaklıktır.
 
Seyyid Abdülkadir-i Geylani (rahmetullahi aleyh) şöyle dedi:
 
"Hazret-i Ali’nin rivayet ettiği, "Farz namaz borcu olanın nafile kılması, doğurması yakın olan hamileye benzer. Doğumu yakınken çocuğu düşürür. Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez.
 
Bu kimse de böyle olup, farz namazlarını ödemedikçe, Allah, nafile namazlarını kabul etmez." hadis-i şerifi gösteriyor ki, farz borcu varken nafileyle meşgul olmak ahmaklıktır. Kaza borcu olanın nafile kılması, alacaklıya, borçlunun hediye götürmesine benzer ki, elbette kabul olmaz. Mü’min, bir tüccara benzer. Farzlar sermayesi, nafilelerse kazancıdır.
Sermaye kurtarılmadan kâr olmaz." (Fütuh-ul-gayb m. 48)
 
* Alıntı Başlangıcı: Sorularla İslamiyet, Dinimiz İslam