Mealistler, Ateistler Gibi Çok Yalan Söyler! (Hadisler, Peygamberden 200 yıl sonra yazılmış(!))

Mealistler, Ateistler Gibi Çok Yalan Söyler! (Hadisler, Peygamberden 200 yıl sonra yazılmış(!))
Ateistler için yalan söylemek ve gerektiğinde iftira etmek yasak değildir!
Biz Müslümanlar için büyük günahlardan olan bu fiiller, onlar için çok normal şeylerdir!
Zira bir Ateist, yaratıcıya ve kurallarına inanmaz! Dolayısıyla ahiret, hesap ve cehennem de onu korkutamaz!
 
Haluk Nurbaki hocanın deyimiyle:
 
"Ateist, ne söylese yalandır.
Ben Ateiste saat bile sormam; Onu da yalan söyler..." Onkolog Dr. Haluk Nurbaki
 
Hal böyleyken, ihtiyaç duyduğunda karşı tarafı ikna edebilmek için her türlü yalanı söylemek ve iftirayı atmak, onun vicdanında bir rahatsızlık meydana getirmez!
 
Üzülerek görüyorum ki, günümüzde türemiş yeni yetme Mealistler de tıpkı Ateistler gibi hiç utanmadan ve sıkılmadan Allah'ın Peygamberini yalanlayabiliyor ve kıymetli talebeleri olan Sahabelere de en alçak iftiraları edebiliyorlar! (Binlerle övgüler ve selam Allah'ın Peygamberine, âline ve ashabına olsun!)
 
Bu durum, ister istemez, Mealcierin de tıpkı Ateistler gibi ahirete ve hesaba inanmadıkları noktasında beni şüphelere sevk ediyor!
 
Mealistler hakkındaki bu şüphelerimi kuvvetlendiren en önemli bulgulardan birisi de, hadislerin, Peygamberimizin vefatından 200 sene sonra yazıldığı(!) yalanını ortaya atmalarıdır.
 
Bu din münekkidlerine göre, sahebeler o kadar ilkel ve geri kalmış ki(!), binlerle mucize göstermiş olan son Peygamberin sözleri, onlar için sıradan insanların sözleri gibiymiş!
Bu nasıl bir vehimedir?
 
Nicola Tesla'nın sözlerini size nakleden kafirlere olan itimadınızın, yalanı imansızlıkla eş gören Sahabe efendilerimize de olması lazım gelmez miydi vicdansızlar?
 
Bu nasipsiz cühela takımının tüp sızıntısından etkilenmiş olan beyinlerini uyandırabilmek adına, bir tokat mahiyetinde, Peygamberimizin hadislerini kayda geçiren kıymetli talebelerinden bazılarını burada nakletmeyi uygun gördüm...
 
Allah Teala, kendi milletine, atasına, dinine ve Peygamberine düşman olan bu nasipsizlerin kalbini düzeltsin ve onlara hidayet etsin!
 
Hadislerin Yazılmasına İzin Veren Rivayetler
 
Hadîslerin yazılmasına ruhsat veren, yazıldığını gösteren rivayetler çoktur. Bunlardan biri, yazdığı hadisler, kitap halinde sonraki nesillere intikal eden Abdullah İbnu Amr (radıyallahu anh)'a aittir. Der ki:
 
“Ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'dan işittiğim şeyleri, ezberlemek arzusuyla yazıyordum. Kureyş beni menederek: 'Sen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan her duyduğunu yazıyorsun, halbuki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) bir insandır, öfke ve rıza, her iki halde de konuşur.' dediler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Ancak durumu da Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'a arzettim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) parmağıyla mübarek ağızlarına işaret buyurarak:
 
'Yaz, Nefsimi elinde tutan Allah'a kasem ederim, buradan haktan başka bir şey çıkmaz.' dedi."
 
Abdullah İbnu Amr (radıyallahu anh)'ın sistemli şekilde hadis yazdığını te'yid eden bir rivayet te, Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'e aittir ve üstelik Buhâri'de kaydedilmiş bulunmaktadır.
 
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) şöyle buyurur:
 
"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'dan çok hadis (bilmede) Abdullah İbnu Amr hâriç, bana yetişen yoktur. O, beni geçer, zira o yazardı, ben ise yazmazdım."
 
Hadîslerin yazılması hususunda ruhsat ifade eden rivayetler bundan ibaret değildir. Hafızasından şikâyet edenlere, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam)’ın: "Sağ elinizi yardıma çağırın", "İlmi yazı ile bağlayın" gibi tavsiyeleri, bazı konuşmaların yazılı metnini isteyenlere yazılı verilmesi, hepsi de hadisten ibaret olan uzunluğu birkaç satırdan birkaç sayfaya ulaşan ve sayısı üç yüzü bulan pek çok "mektup (yani yazılı vesika)" ların varlığı, Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, hadislerin yazılması hususundaki ruhsatına yeterli delillerdir.
 
Sadece mektuplar değerlendirilse bile, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in Kur'an'dan başka bir şeyin yazılmasına sistematik, ısrarlı bir muhalefette bulunmadığı, tam tersine, medenî hayatta yazının geniş çapta kullanılmasına büyük ehemmiyet verdiği anlaşılır.
 
Şimdi, hadisi şerifleri sahifelere kaydeden birkaç sahabeden örnekler verelim: (Allah hepsinden razı olsun!)
 
Abdullah İbnu Amr Bin As'ın Sahîfe-i Sâdıka'sı:
 
Abdullah İbnu Amr İbni'l As, hadîs yazan sahâbelerin başında gelir. Yazdığı mecmûaya "Sahîfe-i Sâdıka" demiştir. Onun bu kitabından bahseden muhtelif rivâyetler var. Tâbiînden Mücâhid İbnu Cebr, "Sahîfe-i Sadıka"yı Abdullah'ın yanında gördüğünü ifade etmiştir. Abdullah İbnu Amr (radıyallahu anh) hadîs imlâ ettiren sahabelerdendir. Bu işi ezberden mi, kitaptan mı yaptırdığı rivâyetlerde sarîh değilse de, kitaptan yaptırma ihtimâli daha kuvvetli gözüküyor. Abdullah (radıyallahu anh)'ın bu sahife'ye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'dan bizzat işittiği hadîsleri almış olmalı. Zira Mücâhid'e: "Bu, sâdıkadır, bunda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittiklerim mevcuttur. Bu rivâyetlerde benimle Resûlullah (aleyissalâtu vesselâm) arasına hiç kimse girmemiştir" demiştir. Hz. Abdullah bu tasrihi şunun için yapmış olmalıdır:
 
"Sahabeler her zaman kendi işittiklerini rivâyet etmezler, bir kısım rivâyetleri başka sahâbelerin anlattıklarına dayanır." Nitekim İbnu Abbas (radıyallahu anh)'ın Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'dan yaptığı rivâyetler esas itibariyle diğer sahabelerden işittiklerine dayanır.
 
Ebu Hüreyre'nin Sahife-i Sahîha'sı:
 
Bazı rivâyetler, Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ın, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittiği hadislerini yazdığını ifade etmektedir. Bu sahifenin ismi Sahife-i Sahîha'dır. El-Hasan İbnu Amr İbnu Umeyye ed-Damrî anlatıyor: "Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'nin yanında bir hadis rivayet ettim. Ancak o: "Böyle bir hadis yok" diye inkâr etti. Bunu kendisinden işittiğimi söyledim. O vakit: "Bunu benden işitmişsen, o bende yazılıdır" dedi ve elimden tutarak beni evine götürdü. Orada bana Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hadislerinin yazılı bulunduğu pek çok kitap "kütüben kesîraten" gösterdi. Rivâyet ettiğim hadîsi burada buldu ve: "Ben sana demedim mi? Eğer ben bir hadis rivayet etti isem, o, yanımda yazılı olarak mevcuttur."
Bu rivayet açık bir şekilde Ebu Hüreyre'nin de hadîslerini yazdığını göstermektedir.
 
Ancak bu hadis, Buhâri'de gelen ve yukarıda kaydettiğimiz hadisle teâruz etmektedir. Zira orada Ebu Hureyre hazretleri (radıyallahu anh) Abdullah İbnu Amr (radıyallahu anh)'ın yazdığını, kendisinin yazmadığını ifade ediyordu.
 
İbnu Abdilber ve İbnu Hacer gibi, hadîs sahasının büyük üstadları, bu hadîsin de sahîh olduğunu belirterek aradaki teâruzu şöyle te'lif ederler:
 
1- Ebu Hureyre (radıyallahu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sağlığında yazmamış olabilir, bilâhare hadîsleri yazmıştır.
2- Hadîsin yanında yazılı olarak bulunması, illâ da kendisi tarafından yazılmış olmasını gerektirmez. Kendisi gerçekten yazmamış olabilir de. Bir başkasına yazdırma ihtimali var.
 
Ebu Hüreyre'nin Sahife'sinden sadece bir kısmı talebesi Hemmâm İbnu Münebbih kanalıyla bize intikal etmiştir. Bu, "Sahîfetu Hemmâm" diye şöhret bulmuştur. Bu Sahîfe'nin Hemmâm'a nisbeti sebebiyle Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin değil, Hemmâm'ın bir te'lifi kabul edilecek olsa, mevzumuz açısından değerinden ve taşıdığı mânadan bir şey kaybetmez, zira Ebu Hüreyre hazretlerinin sağlığında hadîslerin kitap halinde yazıya geçirilmiş olduğunu gösterir.
 
Bu sahife, zamanımızda Profesör Muhammed Hamidullah tarafından bulunmuş ve neşredilmiştir. Hamidullah'a göre bulunan bu risâle, hadîslerin yazılmasını yasaklayan rivâyetlere dayanarak "Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ve Sahâbe (radıyallahu anhüm ecmain) zamanında hadîs yazılmamıştır, hadîsler, Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den iki veya üç yüz sene sonra yazılmıştır" gibi demagoji yapan müsteşriklere fevkalâde susturucu bir cevap olmaktadır.
 
Hz. Ali'nin Sahîfesi:
 
Sahâbeler tarafından hadîslerin yazılmış olduğuna en muknî delillerden biri budur. Başta Buharî ve Müslim'in sahîhleri olmak üzere en muteber kitaplarda gelen muhtelif rivâyetler, Hz. Ali (radıyallahu anh)'ın kılıcının kabzasına asmış olarak beraberinde taşıdığı yazılı bir tomardan bahseder.
Belki de Hz. Ali (radıyallahu anh) hakkında, "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan husûsî bir ilim tevârüs" etmiştir şeklinde çıkarılan şâyiayı tahkik için olacak, kendisine sorulur: "Sizde Kur'ân-ı Kerîm'den başka Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den intikal eden bir şey var mı?" Ali (radıyallahu anh) şu cevabı verir:
 
"Hayır. Allah'ın Kitabı, bir kuluna verdiği anlayış kabiliyeti ve bir de şu sahîfe'den başka bir şey yoktur."
Tekrar: "Pekiyi, bu sahîfede ne var?" dendikte:
 
"Diyet, esirleri serbest bırakma, bir kâfire mukabil bir Müslümanın öldürülmeyeceği vardır" der.
 
Câbir İbnu Abdullah Sahîfesi:
 
Zehebî, bu sahîfenin menâsik-i hacc üzerine olduğunu zikreder. Hz. Câbir (radıyallahu anh)'ın Mescid-i Nebevî'de ders halkası kurup talebelerine hadîs rivâyet ettiği, talebelerinin kendisinden bunları yazdığı, kitaplarda belirtilmiştir. Hz. Câbir (radıyallahu anh)'ın mezkûr tedrisâtını bu sahifeden yapmış olması kuvvetle muhtemeldir.
 
Enes İbnu Malik'in Sahifesi:
 
Bağdâdî'nin Takyîdu'l-İlm'de kaydettiği bir rivâyete göre, Enes (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan bütün işittiklerini yazmış ve sonra da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a arzetmiştir: Hübeyre İbnu Abdirrahmân anlatıyor:
 
"Halk Enes'e hadîs hususunda fazla ısrar etmişti. Onlara bir kısım mecmualar getirerek: "Bunlar, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işitip yazdıklarımdır. Yazdıktan sonra bunları Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a okuyup arzettim."
 
Hz. Enes, ayrıca iki oğluna da, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan mervi âsâr ve hadîsleri yazmaları emreder ve: "Biz yazmayanların ilmini ilim addetmezdik" der.
 
Semüre İbnu Cundeb Sahîfesi:
 
Bir kısım rivâyetler Semüre (radıyallahu anh)'nin de bazı hadîslerini bir kitap hâlinde topladığını belirtir. Bu kitabı Semüre'nin oğluna bıraktığı ve Mervan İbnu Câfer'in yanında bulunan "vasiyetnamesi" olması kuvvetle muhtemeldir.
 
Abdullah İbnu Abbâs'ın Sahîfeleri:
 
İbnu Abbâs (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın vefatında yaşça küçük idi. Ancak ilim ve bilhassa hadîs hususunda büyük bir aşk sahibi idi. Beraberinde yazı levhaları olduğu halde ilim meclislerinde dolaşır hadisleri yazardı. İbnu Abbâs, hadîs alabileceği zatları da birer birer ziyaret edip, sorar ve onlardan da yazardı. Vefat ettiği zaman bir deve yükü kitap bıraktığı tevâtüren rivâyet edilmiştir. Onun bu kitapları elden ele dolaşmıştır.
 
Bunlardan başka Sa'd İbnu Ubâde el-Ensârî, Abdullah İbnu Ömer, Abdurrahman İbnu Ebî Evfa, Mugire İbnu Şu'be, Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anhüm ecmain) gibi daha bir kısım sahâbenin hadîsleri yazdıklarına dair rivâyetler mevcuttur.
 
Şimdi basit bir hesap yapalım: Sahabenin en alimlerinden olan İbni Abbas (radıyallahu anh), Hicri 68 yılında, Hz. Aişe de 66'da vefat etmiştir. İbni Abbas vefat ettikten sadece 25 yıl sonra İmam Malik doğmuştur.
 
Hal böyleyken, Sahabe kuşağıyla, Kütüb-i Sitte musannifleri arasına utanmadan 200-300 yıl sokuşturmaya çalışan müfterilere, biraz insaf, biraz da matematik tavsiye ederiz...
 
İlgili Videolar: